Elhasıl: Madem ehl-i hikmetle ehl-i din ve ashab-ı akıl ve nakil mânen ittifak etmişler ki, mevcudat şu âlem-i şehadete münhasır değildir. Hem madem, zâhir olan âlem-i şehadet, câmid ve teşekkül-ü ervâha nâmuvafık olduğu halde, bu kadar zîruhlarla tezyin edilmiş. Elbette, vücut ona münhasır değildir. Belki daha çok tabakat-ı vücut vardır ki, âlem-i şehadet onlara nisbeten münakkaş bir perdedir.

Hem madem, denizin balığa nisbeti gibi, ervâha muvafık olan âlem-i gayb ve âlem-i mânâ ervahlarla dolu olmak iktiza eder. Hem madem bütün emirler mânâ-yı melâikenin vücuduna şehadet ederler. Elbette, bilâşek velâ şüphe, melâike vücutlarının ve ruhanî hakikatlerinin en güzel sureti ve ukul-ü selime kabul edecek ve istihsan edecek en makul keyfiyeti odur ki, Kur’ân şerh ve beyan etmiştir. O Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan der ki: “Melâike, ibâd-ı mükerremdir. Emre muhalefet etmezler. Ne emrolunsa onu yaparlar.”

Melâike, ecsâm-ı lâtife-i nuraniyedirler. Muhtelif nevilere münkasımdırlar. Evet, nasıl ki beşer bir ümmettir; kelâm sıfatından gelen şeriat-i İlâhiyenin hameleleri, mümessilleri, mütemessilleridir. Öyle de, melâike dahi muazzam bir ümmettir ki, onların amele kısmı irade sıfatından gelen şeriat-i tekvîniyenin hamelesi, mümessili ve mütemessilleridirler. Müessir-i Hakikî olan kudret-i fâtıranın ve irade-i ezeliyenin emirlerine tâbi bir nevi ibâdullahtırlar ki, ecrâm-ı ulviyenin herbiri onların birer mescidi, birer mâbedi hükmündedirler.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Sekizinci Söz / Sonraki Risale: Otuzuncu Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ashab-ı akıl ve nakil : akıl ve bilim sahipleri ve dinî bilgileri nakleden kimseler
beşer : insanlar
beyan etmek : açıklamak
bilâşek velâ şüphe : şeksiz ve şüphesiz
câmid : cansız, sert, katı
düstur : kural, prensip
ecsâm-ı lâtife-i nuraniye : gözle görünmeyen nurânî cisimler
ehl-i din : din sahipleri, dindarlar
ehl-i hikmet : felsefeciler
elhasıl : özetle, sonuç olarak
emir : olgu, iş, nesne
ervâh : ruhlar
hakikat : gerçek mahiyet, esas
hakikat-i hariciye : gözle görülebilen gerçek
hüviyet : mahiyet, kimlik
ibâd-ı mükerrem : şerefli, saygın kullar
ibâdullah : Allah’ın kulları
iktiza : gerektirme
istihsan etmek : güzel bulmak, beğenmek
itibarî emir : gerçekte olmadığı halde varsayılan iş, olgu
ittifak etmek : birleşmek
keyfiyet : nitelik, özellik
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan : anlatım ve açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’an
mânâ-yı melâike : “melekler” kavramının ifade ettiği mânâ
mânen : mânevî olarak
melâike : melekler
mevcudat : varlıklar
muhalefet etmek : aykırı davranmak
mümessil : temsilci
münakkaş : nakışlı
münhasır : sınırlı, ait
münkasım : kısımlara ayrılmış
mütemessil : cisim şeklinde görünen
nâmuvafık : uygunsuz
Yükleniyor...