İKİNCİ MESELE: Mevt-i dünyanın vuku bulmasıdır. Şu meseleye delil, bütün edyân-ı semâviyenin icmâıdır ve bütün fıtrat-ı selîmenin şehadetidir ve şu kâinatın bütün tahavvülât ve tebeddülât ve tagayyürâtının işaretidir. Hem asırlar, seneler adedince zîhayat dünyaların ve seyyar âlemlerin, şu dünya misafirhanesinde mevtleriyle, asıl dünyanın da onlar gibi ölmesine şehadetleridir.

Şu dünyanın sekerâtını âyât-ı Kur’âniyenin işaret ettiği surette tahayyül etmek istersen, bak: Şu kâinatın eczaları dakik, ulvî bir nizamla birbirine bağlanmış; hafî, nazik, lâtif bir rabıta ile tutunmuş; ve o derece bir intizam içindedir ki, eğer ecrâm-ı ulviyeden tek bir cirm, kün emrine veya “Mihverinden çık” hitabına mazhar olunca, şu dünya sekerâta başlar.

Yıldızlar çarpışacak, ecramlar dalgalanacak. Nihayetsiz feza-yı âlemde milyonlar gülleleri, küreler gibi büyük topların müthiş sadâları gibi vâveylâya başlar. Birbirine çarpışarak, kıvılcımlar saçarak, dağlar uçarak, denizler yanarak, yeryüzü düzlenecek.

İşte, şu mevt ve sekeratla, Kadîr-i Ezelî kâinatı çalkalar; kâinatı tasfiye edip, Cehennem ve Cehennemin maddeleri bir tarafa, Cennet ve Cennetin mevadd-ı münasebeleri başka tarafa çekilir; âlem-i âhiret tezahür eder.

ÜÇÜNCÜ MESELE: Ölecek âlemin dirilmesi mümkündür. Çünkü, İkinci Esasta ispat edildiği gibi, kudrette noksan yoktur. Muktazi ise gayet kuvvetlidir. Mesele ise mümkinattandır. Mümkün bir meselenin gayet kuvvetli bir muktazisi varsa, fâilin kudretinde noksaniyet yoksa, ona mümkün değil, belki vaki suretiyle bakılabilir.

REMİZLİ BİR NÜKTE: Şu kâinata dikkat edilse görünüyor ki, içinde iki unsur var ki her tarafa uzanmış kök atmış: Hayır-şer, güzel-çirkin, nef’-zarar, kemâl-noksan, ziya-zulmet, hidayet-dalalet, nur-nar, iman-küfür, taat-isyan, havf-muhabbet gibi âsarlarıyla, meyveleriyle, şu kâinatta ezdad birbiriyle çarpışıyor, daima tagayyür ve tebeddülâta mazhar oluyor.

Başka bir âlemin mahsulâtının destgâhı hükmünde çarkları dönüyor. Elbette, o iki unsurun birbirine zıt olan dalları ve neticeleri ebede gidecek, temerküz edip birbirinden ayrılacak, o vakit Cennet-Cehennem suretinde tezahür edecektir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Sekizinci Söz / Sonraki Risale: Otuzuncu Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem : dünya
âlem-i âhiret : öldükten sonraki hayat, âhiret âlemi
âyât-ı Kur’âniye : Kur’ân âyetleri
cirm : büyük cisim
dakik : ince
dalalet : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık
ecram : büyük cisimler
ecrâm-ı ulviye : gök cisimleri
ecza : parçalar, kısımlar
edyân-ı semâviye : İlâhî dinler
fâil : işi yapan
fezâ-yı âlem : gökyüzü, uzay
fıtrat-ı selîme : bozulmamış yaratılış, karakter
hafî : gizli
havf : korku
hayır : iyilik
hidayet : doğru ve hak yol
icmâ : fikir birliği
iman : inanma
intizam : düzenlilik
isyan : baş kaldırma
Kadîr-i Ezelî : varlığının başlangıcı olmayıp devamlı var olan ve sonsuz güç ve iktidar sahibi Allah
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kemâl : mükemmellik
kudret : güç, iktidar
küfür : inkâr, inançsızlık
kün emri : Allah’ın birşeye “Ol” deyince onu hemen olduruveren emri
lâtif : güzel, hoş
mazhar : sahip olma
mevadd-ı münasebe : birbirine uyan maddeler
mevt : ölüm
mevt-i dünya : dünyanın ölümü, kıyametin kopması
mihver : yörünge, eksen
muhabbet : sevgi
muktazi : gerekçe
mümkinat : varlığı ile yokluğu imkân dahilinde olanlar, Allah’ın var etmesine bağlı olanlar
nar : ateş
nef’ : fayda
nihayetsiz : sonsuz
nizam : düzen
noksan : eksik
noksaniyet : eksiklik
nur : ışık
nükte : ince ve anlamlı söz
rabıta : bağ
remiz : işaret
sadâ : ses
sekerât : can çekişme
seyyar : gezici
suret : şekil
şehadet : şahitlik
şer : kötülük
taat : emre uyma
tagayyürât : başkalaşmalar
tahavvülât : değişimler, dönüşümler
tahayyül : hayal etme
tasfiye : saflaştırma, arındırma
tebeddülât : değişimler
tezahür : belirme, ortaya çıkma
ulvî : yüce
Yükleniyor...