Ey Zühre-misal! Sen gidiyorsun. Fakat çiçek olarak git. İşte gittin. Terakki ede ede, tâ bir mertebe-i külliyeye geldin. Güya bütün çiçeklerin hükmüne geçtin. Halbuki, Zühre kesif bir âyinedir. Onda, ziyadaki yedi renk inhilâl ve inkisar eder. Şemsin aksini gizler. Sen sevdiğin güneşin yüzünü görmekte muvaffak olamazsın. Çünkü, kayıtlı olan renkler, hususiyetler dağıtıyor, perde çekiyor, gösteremiyor. Sen şu halde suretlerin, berzahların ortaya girmesiyle neş’et eden firaktan kurtulamazsın. Lâkin bir şartla kurtulabilirsin ki, sen kendi nefsinin muhabbetine dalmış olan başını kaldırasın ve nefsin mehâsiniyle telezzüz ve iftihar eden nazarını çekesin, gökyüzündeki güneşin yüzüne atasın. Hem, başaşağı, celb-i rızık için toprağa bakan yüzünü, yukarıdaki şemse çeviresin. Çünkü sen onun âyinesisin. Vazifen âyinedarlıktır. Bilsen, bilmesen, hazine-i rahmet kapısı olan toprak tarafından senin rızkın gelecektir.

Evet, nasıl bir çiçek, güneşin küçücük bir âyinesidir. Şu koca güneş dahi, gök denizinde, Şems-i Ezelînin Nur isminden tecellî eden bir lem’anın katre-misal bir âyinesidir. Ey kalb-i insanî! Sen nasıl bir güneşin âyinesi olduğunu bundan bil. Bu şartı yaptıktan sonra kemâlini bulursun. Fakat güneşi nefsülemirde nasılsa öyle göremezsin; o hakikati çıplak anlamazsın. Belki, senin sıfatlarının renkleri ona bir renk verir; ve kesafetli dürbünün bir suret takar; ve kayıtlı kabiliyetin bir kayıt altına alır.

Şimdi, sen dahi, ey Katre içine giren hakîm feylesof! Senin katre-i fikrin dürbünüyle, felsefenin merdiveniyle, tâ kamere kadar terakki ettin, kamere girdin. Bak, kamer kendi zâtında kesafetli, zulümatlıdır. Ne ziyası var, ne hayatı. Senin sa’yin beyhude, ilmin faidesiz gitti. Sen ye’sin zulümâtından ve kimsesizliğin vahşetinden ve ervâh-ı habisenin iz’âcâtından ve o vahşetin dehşetinden şu şartlarla kurtulabilirsin ki: Tabiat gecesini terk edip hakikat güneşine teveccüh etsen ve yakînen inansan ki, şu gece nurları gündüz güneşinin ışıklarının gölgeleridir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Üçüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Beşinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aks : yansıma
âyine : ayna
âyinedarlık : aynalık
berzah : geçit
beyhude : boşuna
cazibe : çekim gücü
celb-i rızık : rızık elde etme
dehşet : korku, ürkme
ervâh-ı habise : kötü ruhlar
feylesof : filozof, felsefeci
firak : ayrılık
hakikat : gerçek, doğru
hakîm : hikmetli, hikmet sahibi
hazine-i rahmet : rahmet hazinesi
hususiyet : özellik
iftihar : övünme
inhilâl : çözülüp açılmış, dağılmış
inkisar : kırılma
istidat : kabiliyet, yetenek
iz’âcât : rahatsız etmeler
kalb-i insanî : insan kalbi
kamer : ay
Katre : damla
Katre-i fikr : düşünce damlası
Katre-misal : damla gibi
kemâl : mükemmellik
kesafet : yoğunluk, katılık
kesif : yoğun, katı
lâkin : ama, fakat
lem’a : parıltı
mehâsin : güzellikler
mertebe-i külliye : büyük ve kapsamlı mertebe
muhabbet : sevgi
muvaffak : başarılı
nazar : bakış, dikkat
nefsülemir : işin gerçeği, aslı
neş’et etmek : doğmak
suret : şekil, biçim; görüntü
sülûk etmek : yol almak
talep etmek : istemek
tecellî : yansıma
telezzüz : lezzetlenme
terakki : yükselme, ilerleme
teveccüh : yönelme
vahşet : ürküntü, korku
yakînen : kesin olarak
ye’s : ümitsizlik
zât : kendi, öz
ziya : ışık
zulümat : karanlık
Zühre-misal : çiçek gibi
Yükleniyor...