Bu şartı yaptıktan sonra sen kemâlini bulursun. Fakir ve karanlıklı kamer yerine, haşmetli güneşi bulursun. Fakat sen dahi, öteki arkadaşın gibi, güneşi safi göremezsin. Belki senin aklın ve felsefen ünsiyet ve ülfet ettikleri perdeler arkasında ve ilim ve hikmetin nescettiği hicapların halfinde ve kabiliyetin verdiği bir renk içinde görebilirsin.

İşte, Reşha-misal üçüncü arkadaşınız ki, hem fakirdir, hem renksizdir. Güneşin hararetiyle çabuk tebahhur eder, enâniyetini bırakır, buhara biner, havaya çıkar. İçindeki madde-i kesife, nâr-ı aşk ile ateş alır, ziya ile nura döner. O ziyanın cilvelerinden gelen bir şuaa yapışır, yanaşır.

Ey Reşha-misal! Madem doğrudan doğruya güneşe âyinedarlık ediyorsun. Sen hangi mertebede bulunursan bulun, ayn-ı şemse karşı, aynelyakîn bir tarzda, safi bakılacak bir delik, bir pencere bulursun. Hem o şemsin âsâr-ı acîbesini ona vermekte müşkülât çekmeyeceksin. Ona lâyık haşmetli evsâfını tereddütsüz verebilirsin. Saltanat-ı zâtiyesinin dehşetli âsârını ona vermekte hiçbir şey senin elinden tutup ondan vazgeçiremez. Seni ne berzahların darlığı, ne kabiliyetlerin kaydı, ne âyinelerin küçüklüğü seni şaşırtmaz, hilâf-ı hakikate sevk etmez. Çünkü sen safi, hâlis, doğrudan doğruya ona baktığın için anlamışsın ki, mazharlarda görünen ve âyinelerde müşahede olunan güneş değil, belki bir nevi cilveleridir, bir çeşit renkli akisleridir. Çendan o akisler onun ünvanlarıdır; fakat bütün âsâr-ı haşmetini gösteremiyorlar.

İşte, şu hakikatle karışık temsilde, böyle başka başka üç tarikle kemâle gidilir. Ve o kemâlâtın mezâyâsında ve mertebe-i şuhudun tafsilâtında başka başkadırlar. Fakat neticede ve hakka iz’an ve hakikati tasdikte ittifak ederler.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Üçüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Beşinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

akis : yansıma
âsâr : işler
âsâr-ı acîbe : şaşırtıcı işler
âyine : ayna
âyinedar : ayna olma
aynelyakin : gözle görür kesinlikte
ayn-ı şems : güneşin kendisi
berzah : geçit
cazibe : çekim gücü
cilve : görünme, yansıma
çendan : gerçi
enâniyet : benlik
evsâf : vasıflar, özellikler
hak : doğru
hakikat : gerçek, doğru
half : arka
hâlis : içten, katıksız
hararet : sıcaklık, ısı
haşmet : ihtişam, görkem
hicap : örtü, perde
hikmet : yüksek bilgi
hilâf-ı hakikat : gerçeğe aykırılık
iz’an : kesin şekilde inanma
Kadîr : sonsuz güç ve kudret sahibi Allah
kamer : ay
kemâl : mükemmellik, olgunluk
kemâlât : mükemmellikler
madde-i kesife : yoğun, katı madde
mahsus : özel, has
mazhar : ayna, görünme yeri
mertebe-i şuhud : görme derecesi
mertebe-i uzmâ : en büyük mertebe
mezâyâ : meziyetler, üstün özellikler
Muhyî : bütün canlılara hayat veren Allah
müşahede olunmak : görünmek
müşkilât : zorluk
nur : aydınlık
Reşha-misal : sızıntı misali
safi : temiz, duru; halis
şua : ışık, parıltı
tafsilât : ayrıntı
tarik : yol
tasdik : onaylama, doğruluğunu kabul etme
tebahhur : buharlaşma
temsil : kıyaslama tarzında benzetme
tereddütsüz : şüphede kalmayacak şekilde
ziya : ışık
Yükleniyor...