İşte, nasıl bir gece adamı ki, hiç güneşi görmemiş, yalnız kamer âyinesinde bir gölgesini görüyor. Güneşe mahsus haşmetli ziyayı, dehşetli cazibeyi aklına sığıştıramıyor. Belki görenlere teslim olup taklit ediyor. Öyle de, veraset-i Ahmediye (a.s.m.) ile Kadîr ve Muhyî gibi isimlerin mertebe-i uzmâsına yetişmeyen, haşr-i âzamı ve kıyamet-i kübrâyı taklidî olarak kabul eder, “Aklî bir mesele değildir” der. Çünkü, hakikat-ı haşir ve kıyamet, İsm-i Âzamın ve bazı esmânın derece-i âzamının mazharıdır. Kimin nazarı oraya çıkmazsa, taklide mecburdur. Kimin fikri oraya girse, haşir ve kıyameti, gece gündüz, kış ve bahar derecesinde kolay görür, itminan-ı kalble kabul eder.

İşte şu sırdandır ki, haşir ve kıyameti, en âzam mertebede, en ekmel tafsilâtla Kur’ân zikrediyor ve İsm-i Âzamın mazharı olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm ders veriyor. Ve eski peygamberler ise, hikmet-i irşadın iktizasıyla, bir derece basit ve iptidaî bir halde olan ümmetlerine, haşri en âzam bir derecede, en geniş bir tafsilâtla ders vermemişler.

Hem şu sırdandır ki, bir kısım ehl-i velâyet, bazı erkân-ı imaniyeyi mertebe-i uzmâsında görmemişler veya gösterememişler. Hem şu sırdandır ki, marifetullahta derecât-ı ârifîn çok tefavüt ediyor.

Daha bunlar gibi çok esrar, şu hakikatten inkişaf eder. Şimdi şu temsil, hem bir derece hakikati ihsas ettiğinden, hem hakikat çok geniş ve çok derin olduğundan, biz dahi temsille iktifa ediyoruz. Haddimizin ve takatimizin fevkinde olan esrara girişmeyeceğiz.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Üçüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Beşinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

a’mâl : ameller, işler
âhir : son
alâmet : işaret
âzam : en büyük
beyan : açıklama
derecât-ı ârifîn : ariflerin dereceleri
derece-i âzam : en büyük derece
ehâdis-i şerife : Peygamberimizin yüce sözleri
ehl-i ilim : ilim ehli, âlimler
ehl-i velâyet : veliler, Allah dostları
ekmel : en mükemmel
enâniyet : benlik, gurur
erkân-ı imaniye : imanın esasları
esmâ : isimler
esrar : sırlar
fazilet : erdem, üstünlük
fevkinde : üstünde
hadd : yetki
hakikat : gerçek
hakikat-ı haşir ve kıyamet : kıyamet ve haşir gerçeği
icmâl : özet, kısaltılmış
ihsas : hissettirme
iktifa : yetinme
iktiza : bir şeyin gereği
inkâr : kabul etmeme, inanmama
inkişaf : açığa çıkma
iptidaî : ilkel
itminan-ı kalb : kalben tam kanaatle inanma
kavî : kuvvetli
kıyamet : dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması
mazhar : görünme yeri
mertebe : derece
mertebe-i uzma : en büyük mertebe
mevzu : uydurma hadis
nazar : bakış
tafsil : ayrıntı
tafsilât : ayrıntılar
takat : güç, kuvvet
tefavüt etmek : farklılık göstermek
temsil : kıyaslama tarzında benzetme, analoji
vukuat : olaylar
zikretmek : bildirmek, hatırlatmak
Yükleniyor...