Hem de şu âlemin mikyasıyla âlem-i ebedînin şeyleri tartılmaz. Buranın en büyüğü, oranın en küçüğüne muvazi gelemez. Sevab-ı a’mâl o âleme baktığı için, dünyevî nazarımız ona dar geliyor, aklımıza sığıştıramıyoruz. Meselâ

مَنْ قَرَاَ هٰذَا اُعْطِىَ لَهُ مِثْلُ ثَوَابِ مُوسٰى وَهَارُونَ 1

yani
اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَرَبِّ اْلاَرَضِينَ - رَبِّ الْعاَلمِينَ وَلَهُ الْكِبْرِيَاۤءُ فِى السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ - اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَرَبِّ اْلاَرَضِينَ - رَبِّ الْعَالَمِينَ وَلَهُ الْعَظَمَةُ فِى السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ - وَلَهُ الْمُلْكُ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ 2

İnsafsız ve dikkatsizlerin en ziyade nazar-ı dikkatini celb eden, şu gibi rivâyetlerdir. Hakikati şudur ki:

Dünyada, dar nazarımızla, kısacık fikrimizle, Mûsâ ve Hârun Aleyhimesselâmın sevaplarını ne derece tasavvur ediyoruz, biliyoruz? Âlem-i ebediyette, Rahîm-i Mutlak, saadet-i ebediyede, nihayetsiz ihtiyaç içinde bir abdine, birtek virde mukabil vereceği hakikat-i sevap, o iki zâtın sevaplarına-fakat daire-i ilmimize ve tahminimize giren sevaplarına-müsavi olabilir.

Meselâ, bedevî, vahşî bir adam, hiç padişahı görmemiş, saltanat haşmetini bilmiyor. Bir köyde bir ağayı nasıl tasavvur eder; o mahdut fikriyle, bir padişahı ondan büyükçe bir ağa kadar bilir. Hattâ bizde sade-dil bir taife var ki, eskiden diyorlardı ki: “Padişah kendi ocağı yanında ve tenceresinin başında pişirdiği bulgur çorbası yanında ne yapıyor, bizim ağamız onu biliyor.” Demek onlar, padişahı o kadar dar bir vaziyette ve âdi bir surette tahayyül ediyorlar ki, kendi bulgur çorbasını kendi pişiriyor! Âdeta bir yüzbaşı haşmetinde farz ediyorlar.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Kim bunu okursa, Mûsâ ile Hârun’un sevaplarının misli ona verilir.” Şeyh Ahmed Gümüşhanevî, Mecmuatü’l-Ahzâb, s. 263.
2 : Hamd o Allah’a mahsustur ki, Göklerin Rabbi, Yerlerin Rabbi, Âlemlerin Rabbidir. Göklerde ve yerde kibriyâ Ona mahsustur. Onun kudreti herşeye galiptir ve hikmeti herşeyi kuşatır. Hamd o Allah’a mahsustur ki, Göklerin Rabbi, Yerlerin Rabbi, Âlemlerin Rabbidir. Göklerde ve yerde azamet Onundur. Onun kudreti herşeye galiptir ve hikmeti herşeyi kuşatır. Mülk de Ona âittir. O Göklerin Rabbidir. Onun kudreti herşeye galiptir ve hikmeti herşeyi kuşatır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Üçüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Beşinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abd : kul
âdi : basit
âlem-i ebediyet : sonsuzluk âlemi
Aleyhimesselâm : Allah’ın selâmı onların üzerine olsun
bedevî : çölde yaşayan, göçebe
celb etmek : çekmek
daire-i ilm ve tahmin : ilim alanı ve tatmin alanı
farz etmek : sanmak, zannetmek
hakikat : gerçek, doğru
hakikat-i sevap : sevap gerçeği
haşmet : büyüklük, ihtişam
mahdut : sınırlı
mukabil : karşılık
muvazi : denk, eşit
müsavi : eşit, denk
nazar : bakış, düşünce
nazar-ı dikkat : dikkatli bakış
nihayetsiz : sınırsız
Rahîm-i Mutlak : rahmeti sınırsız olan Allah
rivâyet : Peygamberimizden duyulan şeylerin nakledilmesi
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk
sade-dil : saf, temiz kalpli
sevab-ı a’mâl : amellerin sevabı, karşılığı
suret : şekil, biçim
tahayyül : hayal etme
taife : topluluk, grup
tasavvur : düşünme, hayal etme
vahşî : medeni olmayan, yabanî
vird : devamlı yapılan zikir
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...