Bir cihet kaldı ki, en mühimi de odur ki: Ey nefis, sen muhabbetini kendi nefsine sarf ediyorsun. Sen kendi nefsini kendine mâbud ve mahbup yapıyorsun. Herşeyi nefsine feda ediyorsun. Adeta bir nevi rububiyet veriyorsun. Halbuki muhabbetin sebebi ya kemâldir -zira kemâl zâtında sevilir- yahut menfaattir, yahut lezzettir, veyahut hayriyettir; ya bunlar gibi bir sebep tahtında muhabbet edilir.

Şimdi, ey nefis, birkaç Sözde kat’î ispat etmişiz ki, asıl mahiyetin kusur, naks, fakr, aczden yoğrulmuştur ki; zulmet, karanlığın derecesi nisbetinde nurun parlaklığını gösterdiği gibi, zıddiyet itibarıyla sen onlarla Fâtır-ı Zülcelâlin kemâl, cemâl, kudret ve rahmetine âyinedarlık ediyorsun.

Demek, ey nefis, nefsine muhabbet değil, belki adavet etmelisin yahut acımalısın veyahut, mutmainne olduktan sonra, şefkat etmelisin. Eğer nefsini seversen -çünkü senin nefsin lezzet ve menfaatin menşeidir; sen de lezzet ve menfaatin zevkine meftunsun- o zerre hükmünde olan lezzet ve menfaat-i nefsiyeyi nihayetsiz lezzet ve menfaatlere tercih etme. Yıldız böceği gibi olma.

Çünkü o bütün ahbabını ve sevdiği eşyayı karanlığın vahşetine gark eder, nefsinde bir lem’acıkla iktifa eder. Zira, nefsî olan lezzet ve menfaatinle beraber, bütün alâkadar olduğun ve bütün menfaatleriyle intifa ettiğin ve saadetleriyle mes’ut olduğun mevcudâtın ve bütün kâinatın menfaatleri, nimetleri, iltifatına tâbi bir Mahbûb-u Ezelîyi sevmekliğin lâzımdır tâ, hem kendinin, hem bütün onların saadetleriyle mütelezziz olasın, hem kemâl-i mutlakın muhabbetinden aldığın nihayetsiz bir lezzeti alasın.

Zaten sana, sende senin nefsine olan şedit muhabbetin, Onun zâtına karşı muhabbet-i zâtiyedir ki, sen sûiistimal edip kendi zâtına sarf ediyorsun. Öyle ise, nefsindeki ene’yi yırt, Hüve’yi göster. Ve kâinata dağınık bütün muhabbetlerin, Onun esmâ ve sıfâtına karşı verilmiş bir muhabbettir; sen sûiistimal etmişsin, cezasını da çekiyorsun. Çünkü, yerinde sarf olunmayan bir muhabbet-i gayr-ı meşruanın cezası, merhametsiz bir musibettir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Üçüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Beşinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : acizlik, güçsüzlük
adavet : düşmanlık
ahbap : sevgililer, dostlar
alâkadar : alakalı, ilgili
âyinedarlık : aynalık
cemâl : güzellik
ene : ben
esmâ : isimler
gark etmek : boğmak
hayriyet : hayırlılık
huri : Cennet kızı
Hüve : O, Allah
iktifa etmek : yetinmek
iltifat : lütufla hitap ve muamele etme
intifa etmek : faydalanmak, yararlanmak
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kat’î : kesin
kemâl : mükemmellik
kemâl-i mutlak : her yönüyle mükemmel
kudret : güç, iktidar
lem’acık : küçük parıltı
mâbud : kendisine ibadet edilen
mahiyet : asıl, esas, nitelik
meftun : düşkün, tutkun
menfaat : çıkar, kişisel yarar
menfaat-i nefsiye : nefsin menfaatleri
menşe : kaynak
mes’ut : mutlu
mevcudât : varlıklar
muhabbet : sevgi
muhabbet-i gayr-ı meşrua : dine uygun olmayan sevgi
muhabbet-i zâtiye : Allah’ın zâtını sevme
musibet : belâ, sıkıntı
mütelezziz : lezzetlenen
naks : eksiklik
nefsî : nefisle ilgili
nihayetsiz : sınırsız
nisbet : ölçü
Rahmânü’r-Rahîm : dünya ve ahirette yarattıklarına sonsuz rahmet, şefkat ve merhametiyle muamele eden Allah
rahmet : şefkat, merhamet
rububiyet : rablık
saadet : mutluluk
sarf etmek : harcamak
sıfat : özellik, vasıf
sûistimal : kötüye kullanma
şedit : şiddetli
tâbi : bağlı, uyan
tahtında : altında
vahşet : ürküntü, yalnızlık
zât : öz
zerre : atom, en küçük parça
zıddiyet : karşıtlık, mübayenet ve farklılık
zira : çünkü
zulmet : karanlık
Yükleniyor...