DÖRDÜNCÜ MEYVE: Ey nefis! Ehl-i dünyaya, hususan ehl-i sefahete, hususan ehl-i küfre bakıp, surî ziynet ve aldatıcı gayr-ı meşru lezzetlerine aldanıp taklit etme. Çünkü sen onları taklit etsen, onlar gibi olamazsın. Pek çok sukut edeceksin. Hayvan dahi olamazsın. Çünkü senin başındaki akıl, meş’um bir âlet olur; senin başını daima dövecektir.

Meselâ, nasıl ki bir saray bulunsa, büyük bir dairesinde büyük bir elektrik lâmbası bulunur. O elektrikten teşa’ub etmiş ve onunla bağlı küçük küçük elektrikler, küçük menzillere taksim edilmiş. Şimdi, birisi o büyük elektrik lâmbasının düğmesini çevirip ziyayı kapatsa, bütün menziller derin bir karanlık içine ve bir vahşete düşer. Ve başka sarayda, büyük elektrik lâmbasıyla merbut olmayan küçük elektrik lâmbaları, her menzilde bulunuyor. O saray sahibi büyük elektrik lâmbasının düğmesini çevirerek kapatsa, sair menzillerde ışıklar bulunabilir, onunla işini görebilir; hırsızlar istifade edemezler.

İşte, ey nefsim! Birinci saray, bir Müslümandır. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, onun kalbinde o büyük elektrik lâmbasıdır. Eğer onu unutsa, el’iyâzü billâh, kalbinden onu çıkarsa, hiçbir peygamberi daha kabul edemez. Belki hiçbir kemâlâtın yeri ruhunda kalamaz. Hattâ Rabbini de tanımaz. Mahiyetindeki bütün menziller ve lâtifeler karanlığa düşer. Ve kalbinde müthiş bir tahribat ve vahşet oluyor. Acaba bu tahribat ve vahşete mukabil hangi şeyi kazanıp ünsiyet edebilirsin? Hangi menfaati bulup, o tahribat zararını onunla tamir edersin?

Halbuki, ecnebiler o ikinci saraya benzerler ki, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın nurunu kalblerinden çıkarsalar da, kendilerince bazı nurlar kalabilir veya kalabilir zannederler. Onların mânevî kemâlât-ı ahlâkiyelerine medar olacak, Hazret-i Mûsâ ve İsâ Aleyhimesselâma bir nevi imanları ve Hâlıklarına bir çeşit itikatları kalabilir.

Ey nefs-i emmâre! Eğer desen, “Ben ecnebi değil, hayvan olmak isterim”; sana kaç defa söylemiştim, hayvan gibi olamazsın. Zira kafandaki akıl olduğu için, o akıl geçmiş elemleri ve gelecek korkuları tokatıyla senin yüzüne, gözüne, başına çarparak dövüyor.

Bir lezzet içinde bin elem katıyor. Hayvan ise, elemsiz, güzel bir lezzet alır, zevk eder. Öyle ise, evvelâ aklını çıkar, at, sonra hayvan ol. Hem كَاْلاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ 1 sille-i tedibini gör.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Hayvanlar gibi, hattâ daha da aşağıdırlar.” A’râf Sûresi, 7:179.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Üçüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Beşinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aleyhimesselâm : Allah’ın selâmı onların üzerine olsun
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
ecnebi : yabancı
ehl-i dünya : dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler
ehl-i küfür : kâfirler, inkârcılar
ehl-i sefahet : zevk, eğlence ve yasak şeylere düşkün olanlar
el’iyâzü billâh : Allah korusun
elem : acı, keder
gayr-i meşru : helâl olmayan, dine aykırı
Hâlık : herşeyi yaratan Allah
hususan : özellikle
istifade : yararlanma, faydalanma
itikat : inanç
kemâlât : mükemmellikler, üstün özellikler, faziletler
kemâlât-ı ahlâkiye : ahlâkî mükemmellikler, üstün özellikler
lâtife : insanın mânevî yapısındaki ince duygulardan herbiri
mahiyet : yapı, esas, öz
mânevi : mânâya ait
medar : vesile, sebep
menzil : mekân, oda
merbut : bağlı
meş’um : kötü, uğursuz
mukabil : karşı
nefis : kişinin kendisi
nefs-i emmâre : insanı kötülüğe sevk eden içindeki duygu
nevi : tür, çeşit
Rab : herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
sair : diğer
sukut etmek : alçalmak
surî : görünüşteki
tahribat : yıkılıp bozulmalar
taksim : kısımlara ayırma, paylaştırma
teşa’ub : şubelere ayrılma, bölünme
ünsiyet : dostluk, canayakınlık
vahşet : ürküntü, yalnızlık
ziya : ışık
ziynet : süs
Yükleniyor...