İKİNCİSİ

Dinin zaruriyâtı ki, içtihad onlara giremez; çünkü kat’î ve muayyendirler. Hem o zaruriyat, kut ve gıda hükmündedirler. Şu zamanda terke uğruyorlar ve tezelzüldedirler. Ve bütün himmet ve gayreti, onların ikamesine ve ihyâsına sarf etmek lâzım gelirken, İslâmiyetin nazariyat kısmında ve selefin içtihadât-ı sâfiyâne ve hâlisânesiyle, bütün zamanların hâcâtına dar gelmeyen efkârları olduğu halde, onları bırakıp, heveskârâne yeni içtihadlar yapmak, bid’akârâne bir hıyanettir.

ÜÇÜNCÜSÜ

Nasıl ki, çarşıda, mevsimlere göre birer metâ mergub oluyor, vakit be vakit birer mal revaç buluyor. Öyle de, âlem meşherinde, içtimaiyât-ı insaniye ve medeniyet-i beşeriye çarşısında, her asırda birer metâ mergub olup revaç buluyor. Sûkunda, yani çarşısında teşhir ediliyor, rağbetler ona celb oluyor, nazarlar ona teveccüh ediyor, fikirler ona müncezib oluyor. Meselâ, şu zamanda siyaset metâı ve hayat-ı dünyeviyenin temini ve felsefenin revaçları gibi.

Ve Selef-i Salihîn asrında ve o zamanın çarşısında en mergub metâ, Hâlık-ı Semâvât ve Arzın marziyatlarını ve bizden arzularını, kelâmından istinbat etmek ve nur-u Nübüvvet ve Kur’ân ile, kapatılmayacak derecede açılan âhiret âlemindeki saadet-i ebediyeyi kazandırmak vesâilini elde etmek idi.

İşte, o zamanda zihinler, kalbler, ruhlar, bütün kuvvetleriyle Yerler ve Gökler Rabbinin marziyâtını anlamaya müteveccih olduğundan, içtimaiyât-ı beşeriyenin sohbetleri, muhavereleri, vukuatları, ahvalleri ona bakıyordu. Ona göre cereyan ettiğinden, her kimin güzelce bir istidadı bulunsa, onun kalbi ve fıtratı, şuursuz olarak herşeyden bir ders-i marifet alır, o zamanda cereyan eden ahval ve vukuat ve muhaverattan taallüm ediyordu. Güya herbir şey ona bir muallim hükmüne geçip, onun fıtrat ve istidadına, içtihada bir istidad-ı ihzarî telkin ediyordu. Hattâ o derece şu fıtrî ders tenvir ediyordu ki, yakîn idi ki kisbsiz içtihada kabiliyeti ola, ateşsiz nurlana... İşte, şu tarzda fıtrî bir ders alan bir müstaid, içtihada çalışmaya başladığı vakit, kibrit hükmüne geçen istidadı, nûrun alâ nûr sırrına mazhar olur, çabuk ve az zamanda müçtehid olurdu.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Altıncı Söz / Sonraki Risale: Yirmi Sekizinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret âlemi : öteki dünya, öldükten sonraki hayat
ahval : haller, durumlar
âlem : dünya
bid’akârâne : dine zarar verecek yeni âdetleri dine maletmeye çalışarak
celb olma : çekilme
cereyan etme : meydana gelme
ders-i marifet : Allah’ı tanıma ve bilme dersi
efkâr : fikirler, düşünceler
fıtrat : yaratılış, mizaç
fıtrî : yaratılıştan, doğal
hâcât : ihtiyaçlar
Hâlık-ı Semâvat ve Arz : gökleri ve yeri yaratan Allah
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
heveskârâne : hevesine, gelip geçici istek ve arzularına düşkün bir şekilde
hıyanet : hainlik
içtihad : dinen kesin olarak belirtilmeyen bir konuda Kur’ân ve hadisten hüküm çıkarma
içtihadât-ı sâfiyâne ve hâlisâne : samimi ve sâfi bir inanç ve niyetle yapılmış içtihadlar
içtimaiyât-ı beşeriye : insanlığın sosyal hayatları
içtimaiyât-ı insaniye : insanlığın sosyal hayatları
istidad-ı ihzarî : istidat geliştirici ön hazırlık
istidat : kabiliyet, yetenek
istinbat : gizli bir mânâ ve hüküm çıkarma
kelâm : söz
kisbsiz : çalışmadan
marziyat : Allah’ın rızasına uygun işler
medeniyet-i beşeriye : insanlığın medeniyeti
mergub : rağbet edilen, beğenilen
meşher : sergi
metâ : kıymetli eşya, mal
muallim : öğretmen
muhavere : karşılıklı konuşma
müncezib : tutulmuş
müstaid : istidatlı, kabiliyetli
müteveccih : yönelmiş
nazar : bakış, dikkat
nazariyat : nazariyeler, teoriler
nur-u Nübüvvet : peygamberlik nuru
revaç : kıymet, değer
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk
selef : sahabe ve tabiin gibi ilk örnek Müslüman nesil
Selef-i Salihîn : ilk devir İslâm büyükleri
sûk : çarşı
şuursuz : farkına varmadan
taallüm etmek : öğrenmek
telkin : zihinde yer ettirme, fikir aşılama
tenvir : nurlandırma, aydınlatma
teşhir : sergileme
teveccüh : yönelme
vakit be vakit : zaman zaman
vesâil : vesileler, sebepler
vukuat : olaylar
yakîn : kesin ve doğru bilgi
Yükleniyor...