Cenâb-ı Hak şu âyetin lisan-ı remziyle, mânen diyor ki: “Ey benî Âdem! Madem bir abdime geniş bir mülk ve o geniş mülkünde adalet-i tamme yapmak için ahval ve vukuat-ı zemine bizzat ıttıla veriyorum. Ve madem herbir insana, fıtraten, zemine bir halife olmak kabiliyetini vermişim. Elbette, o kabiliyete göre rû-yi zemini görecek ve bakacak, anlayacak istidadını dahi vermesini hikmetim iktiza ettiğinden, vermişim. Şahsen o noktaya yetişmezse de nev’en yetişebilir. Maddeten erişemezse de, ehl-i velâyet misillü, mânen erişebilir. Öyle ise, şu azîm nimetten istifade edebilirsiniz. Haydi, göreyim sizi, vazife-i ubûdiyetinizi unutmamak şartıyla öyle çalışınız ki, rû-yi zemini, her tarafı herbirinize görülen ve her köşesindeki sesleri size işittiren bir bahçeye çeviriniz.

هُوَ الَّذِى جَعَلَ لَكُمُ اْلاَرْضَ ذَلُولاً فَامْشُوا فِى مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا مِنْ رِزْقِهِ وَاِلَيْهِ النُّشُورُ 1

deki ferman-ı Rahmânîyi dinleyiniz.”

İşte, beşerin nazik san’atlarından olan celb-i suret ve savtların çok ilerisindeki nihayât hududunu, şu âyet remzen gösteriyor ve teşviki işmam ediyor.

Hem meselâ, yine Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm, cin ve şeytanları ve ervâh-ı habiseyi teshir edip şerlerini men ve umur-u nâfiada istihdam etmeyi ifade eden şu âyetler,

مُقَرَّنِينَ فِى اْلاَصْفَادِ 2

وَمِنَ الشَّيَاطِينِ مَنْ يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلوُنَ عَمَلاً دُونَ ذٰلِكَ 3

ilh. âyetiyle diyor ki: Yerin, insandan sonra zîşuur olarak en mühim sekenesi olan cin, insana hizmetkâr olabilir. Onlarla temas edilebilir. Şeytanlar da düşmanlığı bırakmaya mecbur olup ister istemez hizmet edebilirler ki, Cenâb-ı Hakkın evâmirine musahhar olan bir abdine onları musahhar etmiştir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Üzerinde gezin ve Allah’ın verdiği rızıktan yiyin diye, yeryüzünü sizin emrinize veren Odur. Sonra dönüşünüz yine Onadır.” Mülk Sûresi, 67:15.
2 : “Âsi şeytanları zincirlerle bağlı olarak ona boyun eğdirdik.” Sâd Sûresi, 38:38.
3 : “Denize dalarak onun için cevherler çıkaran ve başka işler de gören şeytanları yine onun emrine verdik.” Enbiyâ Sûresi, 21:82.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abd : kul
adalet-i tamme : tam ve eksiksiz adalet
ahval : haller, durumlar
aktâr-ı memleket : ülkenin her yanı
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
azîm : büyük
benî Âdem : Âdemoğulları, insanlar
beşer : insan
celb-i suret ve savt : görüntü ve sesi nakletmek
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah
ehl-i velâyet : veliler, Allah dostları
ervâh-ı habise : kötü ruhlar
ferman-ı Rahmânî : Rahmân olan Allah’ın buyruğu
fıtraten : yaratılış gereği
hâkim-i adaletpîşe : adaletli hükümdar
halife : yeryüzünde Allah namına hareket eden insan
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hudut : sınır
ıttıla : haberi olma
iktiza : gerektirme
istidad : kabiliyet
istihdam : çalıştırma
işmam : hissettirme
lisan-ı remz : işaret dili
mânen : mânevî olarak
men : yasaklama
mes’uliyet-i mâneviye : mânevî sorumluluk
misillü : gibi
muttali olmak : haberdar olmak
mülk : sahip olunan şey, hükmedilen yer
nazik : zarif, ince
nev’en : tür olarak
nihayet : son
padişah-ı raiyetperver : halkını düşünen padişah
remzen : işareten
rû-yi zemin : yeryüzü
şer : kötülük
teshir : boyun eğdirme
umur-u nâfia : faydalı işler
vazife-i ubûdiyet : kulluk görevi
vukuat-ı zemin : yeryüzündeki olaylar
zemin : yeryüzü
Yükleniyor...