İşte, Kur’ân-ı Hakîm, şu âyetle beşeri, şimdiki terakkiyâtında pek çok geri kaldığı en yüksek noktalara, en ileri hududa, en nihayet mertebelere, arkasına dest-i teşviki vurup parmağıyla o mertebeleri göstererek “Haydi, arş, ileri!” diyor. Bu âyetin hazine-i uzmâsından şimdilik bu cevherle iktifa ederek o kapıyı kapıyoruz.

Hem meselâ, hâtem-i divan-ı nübüvvet; ve bütün enbiyanın mu’cizeleri onun dâvâ-yı risaletine birtek mu’cize hükmünde olan enbiyanın serveri; ve şu kâinatın mâbihi’l-iftiharı; ve Hazret-i Âdem’e (aleyhisselâm) icmâlen talim olunan bütün esmânın bütün merâtibiyle tafsilen mazharı; yukarıya celâl ile parmağını kaldırmakla şakk-ı kamer eden; 1 ve aşağıya cemâl ile indirmekle yine on parmağından kevser gibi su akıtan; 2 ve bin mu’cizat ile musaddak ve müeyyed olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın mu’cize-i kübrâsı olan Kur’ân-ı Hakîmin vücuh-u i’câzının en parlaklarından olan hak ve hakikate dair beyanatındaki cezâlet, ifadesindeki belâğat, maânîsindeki câmiiyet, üslûplarındaki ulviyet ve halâveti ifade eden,

قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ اْلاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰۤى اَنْ يَاْتوُا بِمِثْلِ هٰذَا الْقُرْاٰنِ لاَ يَاْتوُنَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيراً 3

gibi çok âyât-ı beyyinatla ins ve cinnin enzârını şu mu’cize-i ebediyenin vücuh-u i’câzından en zahir ve en parlak vechine çeviriyor. Bütün ins ve cinnin damarlarına dokunduruyor. Dostlarının şevklerini, düşmanlarının inadını tahrik edip, azîm bir teşvikle, şiddetli bir terğible dost ve düşmanları onu tanzire ve taklide, yani nazîrini yapmak ve kelâmını ona benzetmek için sevk ediyor. Hem öyle bir surette o mu’cizeyi nazargâh-ı enâma koyuyor, güya insanın bu dünyaya gelişinden gaye-i yegânesi o mu’cizeyi hedef ve düstur ittihaz edip ona bakarak netice-i hilkat-i insaniyeye bilerek yürümektir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : bk. Buhârî, Tefsîru Sûre (54) 1, Menâkıb 27; Müslim, Sıfâtü’l-Münâfikîn 46; Tirmizî, Tefsîru Sûre (54) 5.
2 : bk. Buhârî, Vudû’ 32, Menâkıb 25, Eşribe 31, Meğâzî 35; Müslim, Zühd 74; Fezâil 5, 6.
3 : “De ki: And olsun, eğer bu Kur’ân’ın benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya toplanıp da hepsi birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler.” İsrâ Sûresi, 17:88.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aleyhissalâtü vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
arş : haydi!
âyât-ı beyyinat : ap açık âyetler
azîm : büyük
belâğat : maksada ve hâle uygun düzgün ve güzel söz söyleme
beyanat : açıklamalar
câmiiyet : genişlik, kapsayıcılık
celâl : heybet, haşmet, görkem
cemâl : güzellik
cevher : değerli şey
cezâlet : güzel ve akıcı ifade
dâvâ-yı risalet : peygamberlik dâvâsı
dest-i teşvik : teşvik eli
enbiya : peygamberler
enzâr : bakışlar, dikkatler
esmâ : isimler
hak : doğru
hakikat : doğru, gerçek
halâvet : tatlılık, hoşluk
hâtem-i divan-ı nübüvvet : peygamberlik divanının mührü, sonu
hazine-i uzmâ : büyük hazine
icmâlen : kısaca, özetle
iktifa : yetinme
ins : insanlar
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kelâm : söz
kevser : Cennette bulunan bir havuz
Kur’ân-ı Hakîm : sayısız hikmetleri içinde bulunduran Kur’ân
maânî : mânâlar
mâbihi’l-iftihar : kendisiyle övünülen
mazhar : ayna, yansıma yeri
merâtib : mertebeler, dereceler
mu’cizat : mu’cizeler
mu’cize : bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey
mu’cize-i ebediye : sonsuz mu’cize
mu’cize-i kübrâ : en büyük mu’cize
musaddak : tasdik edilmiş, doğrulanmış
müeyyed : teyid edilmiş, sağlamlaştırılmış
nazîr : benzer
nihayet : son
server : reis, baş
şakk-ı kamer : Ay’ın ikiye bölünmesi mu’cizesi
şevk : şiddetli arzu ve istek
tafsilen : ayrıntılı olarak
tahrik : harekete geçirme
talim : öğretme
tanzir : benzetme
terğib : rağbet uyandırma
ulviyet : yücelik
vech : yön
vücuh-u i’câz : mu’cizelik yönleri
zahir : açık
Yükleniyor...