Şimdi gelelim maksada: İşte âsâr ve siyer ve tarih-i hayatı, hattâ a’dânın şehâdetleriyle Zât-ı Peygamberde vücudu muhakkak olan ahlâk-ı âliyenin kesret ve ihata ve tecemmu-u imtizacından tevellüd eden, izzet ve haysiyetten neşet eden şeref ve vakar ve kibr-i nefs ile—melekler, şeytanların ihtilat ve iştiraklarından tenezzühleri gibi—sırr-ı tezada binaen, o ahlâk-ı âliye dahi hile ve kizbden tereffu’ ve tenezzüh ve teberri ederler. Hem de hayat ve mayeleri makamında olan sıdk ve hakkıyeti tazammun ettiklerinden, şûle-i cevvâle gibi nübüvveti lemean ediyor.
Hazret-i Âişe demiş: 1 خُلُقُهُ الْقُرْاٰنُ.
Kur’ân demiş: 2 وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Düşmana da şâmil bir tevatür ve icmâ ile sâbittir ki, bütün ahlâk-ı hamîdenin en ekmeline mâliktir.
Ey birader! Görüyorsun ki; bir adam yalnız şecaatla meşhur olursa, o şöhret, ona verdiği haysiyeti ihlâl etmemek için kolaylıkla yalana tenezzül etmez. Nerede kaldı ki, cemi-i ahlâk-ı âliye birden tecemmu ede. Evet mecmuda bir hüküm bulunur, ferdde bulunmaz.
Hazret-i Âişe demiş: 1 خُلُقُهُ الْقُرْاٰنُ.
Kur’ân demiş: 2 وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Düşmana da şâmil bir tevatür ve icmâ ile sâbittir ki, bütün ahlâk-ı hamîdenin en ekmeline mâliktir.
Ey birader! Görüyorsun ki; bir adam yalnız şecaatla meşhur olursa, o şöhret, ona verdiği haysiyeti ihlâl etmemek için kolaylıkla yalana tenezzül etmez. Nerede kaldı ki, cemi-i ahlâk-ı âliye birden tecemmu ede. Evet mecmuda bir hüküm bulunur, ferdde bulunmaz.
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
1 : “Onun ahlâkı Kur’ân idi.” Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn: 139; Ebû Dâvud, Tatavvu’: 26; Nesâi, Tetavvu’: 2; Müsned, 6:54, 91, 163, 188, 216; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 5:170; İbni Hibban, Sahih, 1:345, 4:112.
2 : “Hiç şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin.” Kalem Sûresi, 68:4.
2 : “Hiç şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin.” Kalem Sûresi, 68:4.