Lügatler :
âdât : âdetler
adem-i hâkimiyet : hâkimlik ve hükümranlığın bulunmaması
adem-i kuvvet-i zâhire : görünürde herhangi bir maddî güce sahip bulunmama
adem-i meyl-i saltanat : sultanlık ve otoritenin başına geçme eğiliminin bulunmaması
ahlâk-ı âliye : yüksek, üstün ahlâk
ahlâk-ı vahşiyâne : medenî olmayan, yabanîlere yaraşan ahlâk
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
Asâ-yı Mûsâ : Hz. Mûsâ’nın (a.s.) asası, bastonu ]
ateş-i cevval : sürekli hareket hâlinde olan ateş
basar-ı basîret : basiret gözü, feraset; kalp gözü
bel' ve imha : yutma ve yok etme
cevher-i insaniyet : insanlık cevheri, insanı insan yapan öz
dem : kan
devlet-i cesime : büyük ve heybetli devlet
efkâr : fikirler, düşünceler
ervâh : ruhlar
esasıyla : temelinden
evc-i medeniyet : medeniyetin zirvesi
galebe etme : üstün gelme
halavetle : tatlı bir şekilde
hâmid : sönmüş
hatarlı : tehlikeli
hedmetmek : yıkmak
hissiyat-ı dakika : ince hisler
ihmad : söndürme, etkisiz hâle getirme
îkaz : uyandırma
is'ad etme : yükseltme, yüceltme
izhar etme : ortaya koyma, gösterme
kasavet-i vahşiye : vahşi kalp katılığı, ilkel katılık
kavim : topluluk
kemâl-i vüsuk : tam mânâsıyla kendinden ve davasından emin
kesire : çok
lahm : et
me'lufe : alışılmış, ülfet edilmiş
metin : sağlam, sarsılmaz
mevaki : mevkiler, yerler, konumlar
muhakeme : akıl yürütme, karar vermek için iyice düşünme
Muhammed-i Hâşimî : Haşimoğulları soyundan gelen Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.)
müdakkik : meseleleri inceden inceye dikkatlice ele alan, inceleyen
müstemirre : devam edip gelen, sürekli
nur-u nevvar : sürekli aydınlatan nur
nübüvvet : peygamberlik, elçilik
nükte : ince ve derin mânâ
râsiha : sağlam, köklü, kök salmış
sair : diğer
secaya-yı âliye : yüksek huy ve karakterler, tabiatlar
sıdk : doğruluk
şark ve garb : doğu ve batı
tabayı’ : insanların tabiatları, mizaç ve karakterleri
tahabbüb : kendini sevdirme
tasallut : hâkim olma, hakimiyet kurma
tehyîc : heyecana getirme, coşturma
temessük : sıkı sıkıya bağlanma ve tutunma
tesis etmek : kurmak
teşebbüs etme : girişimde bulunma
teşkil etme : meydana getirme, kurma
ümmiyet : okur yazarlığı olmama; beşerî ilimleri tahsil etmemiş olma
zaman-ı kalil : az bir zaman
zaman-ı kasîr : kısa zaman dilimi
zâviye-i vahşet : ilkellik ve yabanîlik köşesi