Evet, kelâm-ı vâhid iki mütekellimden çıkar ise; birinin cehline ve ötekinin ilmine bazı umur-u mermuze-i gayr-ı mesmua ile delâlet eder.

Ey benim ileHAŞİYE hayalen seyr ü sefer eden birader-i vicdan! Geniş bir nazar ve muvazene ile, kendi hayalinde muhakeme etmek için sevabik, levâhikden bir meclis-i âliyeyi teşkil ve gelecek on üç kaideler ile müşavere et!..

İşte bir şahıs, çok fünunda mütehassıs ve meleke sahibi olmaz. Hem de bir kelâm iki mütekellimden mütefâvittir, başkalaşır; ve hem de fünun, mürûr-u zaman ile telâhuk-u efkârın neticesidir. Hem de müstakbeldeki bedihî birşey, mâzide nazarî olabilir. Hem de mâziyi müstakbele kıyas etmek bir kıyas-ı hâdi-i müsebbittir. Hem de ehl-i veber ve bâdiyetin besatatı ise, ehl-i meder ve medeniyetin hile ve desaisine mütehammil değildir (Evet hile, medeniyetin perdesi altında tesettür edebilir). Hem de pek çok ulûm, âdât ve ahval ve vukuatın telkinatıyla teşekkül edebilir. Hem de beşerin nur-u nazarı müstakbele nüfuz edemez, müstakbele mahsus olan şeyleri göremez. Hem de beşerin kanunu için bir ömr-ü tabii vardır. Nefs-i beşer gibi o da inkıta eder. Hem de muhit-i zaman ve mekânın nüfusun ahvalinde büyük bir tesiri vardır. Hem de eskide hârikulâde olan şeyler, şimdilik âdi sırasına geçebilir. Mebadi tekemmül etmişler. Hem de zekâ eğer çendan harika olsa, bir fennin tekmiline kâfi değildir. Nasıl çok fenlerde kifayet edecektir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Şimdikinden az günahkâr, ziyade safvetkâr Eski Said’in şu makamlardaki ibârâtını tağyir etmek istemedim.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdât : âdetler, alışkanlıklar
âdi : normal, sıradan
ahval : haller, durumlar
bazı umur-u mermuze-i gayr-ı mesmua : daha önceden işitilmemiş ve îma ve işaret yoluyla belirtilmiş bazı işler
bedihî : çok açık olan
besatat : basitlikler, karmaşık olmama
beşer : insanlık
birader-i vicdan : vicdan kardeş
cehl : cahillik, bilgisizlik
delâlet etme : delil olma, işaret etme, gösterme
desais : desiseler, hileler
ehl-i meder ve medeniyet : yerleşik hayat tarzı ile yaşayan şehirliler
ehl-i veber ve bâdiyet : çölde sürekli hareket halinde yaşayan insanlar
fezleke : özet
fünun : fenler, fen ilimleri
hârikulâde : olağanüstü
hayalen : hayal aracılığıyla
ıttıla-ı tam : tam olarak görme ve farkında olma
ibârât : ibareler, sözler
inkıta etme : kesilme, ayrılma
kelâm : söz, ifade
kelâm-ı vâhid : tek söz
kıyas-ı hâdi-i müsebbit : aldatıcı kıyas
levâhik : sonra ilâve olan, peşine eklenen
mahsus : özel
mavera : arka, arka taraf
mâzi : geçmiş zaman
mebadi : ilkeler
meclis-i âliye : yüksek meclis
meleke : tecrübe ve tekrarla elde edilen beceri, maharet, iktidar, ustalık
muhakeme etmek : hüküm vermek için delilleri incelemek; yargılamak
muhit-i zaman ve mekân : zaman ve yer bakımından yaşanan çevre, ortam
muvazene : dengeli ve ölçülü bir şekilde karşılaştırma
mürûr-u zaman : zamanın geçmesi
müstakbel : gelecek zaman
müşavere etme : danışma, görüş alışverişinde bulunma
mütefâvit : birbirinden farklı
mütehammil değil : dayanıklı değil, tahammül edemez
mütehassıs : uzman
mütekellim : konuşan
nazar : bakış, görüş
nazarî : teorik
nefs-i beşer : insanın kendisi
nur-u nazar : görüş aydınlığı
nüfus : bireyler, insanlar
nüfuz etme : birşeyin içine girme, sızma
ömr-ü tabii : tabiî ömür, doğal ömür
safvetkâr : saf ve temiz
sevabik : daha önceden geçmiş olan
seyr ü sefer eden : yolculuk yapan
tağyir etme : değiştirme
tekemmül etme : mükemmelleşme, zamanla olgun hâle gelme
telâhuk-u efkâr : düşünce ve tecrübelerin birikimi
telkinat : telkinler
tesettür etme : üzerini örtme, bir örtünün ardına gizlenme
teşekkül etme : şekillenip meydana gelme
teşkil etme : meydana getirme, kurma
ulûm : ilimler
vukuat : meydana gelmiş olan şeyler, hâdiseler, olaylar
ziyade : fazla
Yükleniyor...