İnşikâk-ı kamer, mütevâtir-i bilmânadır. 1 وَانْشَقَّ الْقَمَرُolan âyet-i kerime ile o inşikâk vâki olduğu katiyen sâbittir. Zira Kur’ân’ı inkâr eden mülhidler dahi bu âyetin mânâsına ilişememişler. Katî olmasa idi, öyle münkirlere en büyük sermaye-yi itiraz olurdu. İtimada şayan olmayan bir tevil-i zayıftan başka, zahirden tahvil edilmemiştir. İnşikak, hem ânî, hem gece, hem vakt-i gaflet, hem şu zaman gibi âsumana adem-i tarassud, hem vücud-u sehâb, hem ihtilâf-ı metali’ cihetiyle bütün âlemin görmeleri lâzım gelmez ve lâzım değildir. Hem de hem-matla’ olan yerlerde sabittir ki görülmüştür.
Dördüncüsü: Miracdır. Evet inşikak-ı kamer, âlem-i şehâdette olan âdemîlere bir mu’cize-i kübrâ olduğu gibi; Mirac dahi, bir mu’cize-i kübrâ-i Muhammedîdir ki âlem-i ervahda olan ruhâniyât ve melâikeye karşı nübüvvetinin velâyeti bu keramet-i bâhire ile ispat edilmiştir.
Andelib-i aşk olan Câmî güzel terennüm etmiştir:
وَصَلَّى اللّٰهُ عَلٰى نُورٍ كِه زُو شُدْ نُورَهَا پَيْدَا - زَمِينْ اَزْ حِلْمِ اُو سَاكِنْ فَلَكْ اَزْ عِشْقِ اُوشَيْدَا 2
دُوچَشْمِ نَرْگَسِينَ اشْ، رَاكِه ﴿مَازَاغَ الْبَصَرُ﴾ خَوَانَدْ - دُو زُلْفِ عَنْبَرِينَ اشْ رَاكِه ﴿وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰى﴾
زِسِرِّ سِينَه أَشْ جَامِى ﴿اَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ﴾ بَرْ خَوَانَدْ - زِمِعْرَاجَشْ خَبَرْ دَادَنْدْ كِه ﴿سُبْحَانَ الَّذِى اَسْرٰى﴾
3 (مَـَلأِ جَزِيرِﻯ يِى كُردِى چِه خَوشْ گُوتِيَه:)
مِيْمْ مَطْلَعِ شَمْسَا اَحَدْ اٰيِينَه صِفَتْ كِرْ - لاٰمِعْ ژِعَرَبْ بَرْقِى لِفَخَّارِ عَجَمْ دَا
Dördüncüsü: Miracdır. Evet inşikak-ı kamer, âlem-i şehâdette olan âdemîlere bir mu’cize-i kübrâ olduğu gibi; Mirac dahi, bir mu’cize-i kübrâ-i Muhammedîdir ki âlem-i ervahda olan ruhâniyât ve melâikeye karşı nübüvvetinin velâyeti bu keramet-i bâhire ile ispat edilmiştir.
Andelib-i aşk olan Câmî güzel terennüm etmiştir:
وَصَلَّى اللّٰهُ عَلٰى نُورٍ كِه زُو شُدْ نُورَهَا پَيْدَا - زَمِينْ اَزْ حِلْمِ اُو سَاكِنْ فَلَكْ اَزْ عِشْقِ اُوشَيْدَا 2
دُوچَشْمِ نَرْگَسِينَ اشْ، رَاكِه ﴿مَازَاغَ الْبَصَرُ﴾ خَوَانَدْ - دُو زُلْفِ عَنْبَرِينَ اشْ رَاكِه ﴿وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰى﴾
زِسِرِّ سِينَه أَشْ جَامِى ﴿اَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ﴾ بَرْ خَوَانَدْ - زِمِعْرَاجَشْ خَبَرْ دَادَنْدْ كِه ﴿سُبْحَانَ الَّذِى اَسْرٰى﴾
3 (مَـَلأِ جَزِيرِﻯ يِى كُردِى چِه خَوشْ گُوتِيَه:)
مِيْمْ مَطْلَعِ شَمْسَا اَحَدْ اٰيِينَه صِفَتْ كِرْ - لاٰمِعْ ژِعَرَبْ بَرْقِى لِفَخَّارِ عَجَمْ دَا
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
1 : "Ay yarıldı." Kamer Sûresi, 54:1.
2 : Bütün nurların onun nurundan meydana geldiği Peygambere salât olsun. Zemin onun hilmi ile sâkin, gökkubbe onun aşkıyla coşkun. İki negiz gözlerin ki “Gözü şaşırıp kaymadı” âyetini okudu. Anber kokulu zülüfleri ki “kararan geceye and olsun” âyetini okudu. Ey Câmi, “biz senin göğsünü açmadık mı?” âyetinin okunması, onun göğsünün sırrına işaret eder. “Sübhânellezî esrâ” âyeti ona işaret eder.
3 : Molla Cezîrî-i Kürdî ne güzel söylemiş: Ehadiyet güneşine ayna kıldı Muhammed adını, Acemde gösterdi Arap diyarında parlayan nurun tecellîsini.
2 : Bütün nurların onun nurundan meydana geldiği Peygambere salât olsun. Zemin onun hilmi ile sâkin, gökkubbe onun aşkıyla coşkun. İki negiz gözlerin ki “Gözü şaşırıp kaymadı” âyetini okudu. Anber kokulu zülüfleri ki “kararan geceye and olsun” âyetini okudu. Ey Câmi, “biz senin göğsünü açmadık mı?” âyetinin okunması, onun göğsünün sırrına işaret eder. “Sübhânellezî esrâ” âyeti ona işaret eder.
3 : Molla Cezîrî-i Kürdî ne güzel söylemiş: Ehadiyet güneşine ayna kıldı Muhammed adını, Acemde gösterdi Arap diyarında parlayan nurun tecellîsini.