Hem nasıl ki o gecede Cenâb-ı Hak tarafından 1 اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ demesi, istikbâlde yüzer milyon insanların her biri, her gün, hiç olmazsa on defa 2 اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ demelerini âmirâne iş’ar eder ve o selâm-ı İlâhî, o kelimeye geniş bir nur ve yüksek bir mânâ verir.

Öyle de, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın, o selâma mukàbil 3 اَلسَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلٰى عِبَادِ اللّٰهِ الصَّالِحِينَ demesi istikbalde muazzam ümmeti ve ümmetinin salihleri, selâm-ı İlâhîyi temsil eden İslâmiyete mazhar olmasını ve İslâmiyetin umumî bir şiarı olan mü’minler ortasındaki 4 اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ - وَعَلَيْكَ السَّلاَمُ umum ümmet demesini râciyâne, dâîyâne Hâlıkından istediğini ifade ve ihtar eder.

Ve o sohbette hissedâr olan Hazret-i Cebrail Aleyhisselâm, emr-i İlâhî ile o gece 5 اَشْهَدُ اَنْ لاَۤ إِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ demesi, bütün ümmet kıyamete kadar böyle şehadet edeceğini ve böyle diyeceklerini mübeşşirâne haber verir. Ve bu mükâleme-i kudsiyeyi tahattur ile kelimelerin mânâları parlar, genişlenir.

Bu mezkûr hakikatın inkişafında bana yardım eden garip bir hâlet-i ruhiyedir:

Bir zaman karanlıklı bir gurbette, karanlık bir gecede, zulmetli bir gaflet içinde, hali hazırda olan bu koca kâinat hayalime câmid, ruhsuz, meyyit, boş, hâlî, müthiş bir cenaze göründü. Geçmiş zaman dahi bütün bütün ölü, boş, meyyit, müthiş tahayyül edildi. O hadsiz mekân ve o hudutsuz zaman, karanlıklı bir vahşetgâh sûretini aldı.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Selâm olsun sana ey Peygamber!
2 : Selâm olsun sana ey Peygamber!
3 : Bize ve Allah’ın salih kullarına selâm olsun.
4 : Selâm olsun sana; sana da selâm olsun.
5 : Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığına şehadet ederim. Ve Muhammed’in (a.s.m.), Allah’ın elçisi olduğuna da şehadet ederim.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dördüncü Şuâ / Sonraki Risale: Yedinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
Aleyhisselâm : Allah selâmı onun üzerine olsun
âmirâne : emrederek
câmid : cansız, sert, katı
dâîyâne : dua ederek, isteyerek
emr-i İlâhî : Allah’ın emri
gaflet : Cenâb-ı Haktan ve âhiretten habersiz davranma
hadsiz : sonsuz, sınırsız
hakikat : sır; doğru, gerçek
hâlet : durum, hâl
hâlet-i ruhiye : ruh hâli
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
hâli hazır : şimdiki zaman
hâli : boş, ıssız
hissedâr : hisse sahibi
hudutsuz : sınırsız
ihtar etmek : hatırlatmak
iltica etmek : sığınmak
inkişaf : açığa çıkma, açılma
istikbâl : gelecek
iş’âr etmek : bildirmek
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
mazhar olmak : erişmek, nail olmak
meyyit : ölü
mezkûr : anılan, sözü geçen
muazzam : azametli, çok büyük
mukàbil : karşılık
mübeşşirâne : müjdeleyerek
mükâleme-i kudsiye : karşılıklı kutsal konuşma
râciyâne : yalvararak
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
salih : dinin emir ve yasaklarına uygun hareket eden, Allah’ın sevgili kulu
selâm-ı İlâhî : Allah’ın selâmı
sûret : biçim, şekil
şehadet etmek : şehadet kelimesini söylemek, kelime-i şehadet getirmek
şiar : işaret, nişan
tahattur : hatırlama
tahayyül etmek : hayal etmek
umum : bütün
umumî : genel, herkese ait
ümmet : Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler
vahşetgâh : yalnızlık yeri, vahşî olan
zulmet : koyu karanlık
Yükleniyor...