İkinci cihet: Bu tarzdaki salâvatın namaza tahsis-i hikmeti ise, meşahir-i insaniyenin en nuranî, en mükemmeli, en müstakimi olan enbiya ve evliyanın kàfile-i kübrasının gittikleri ve açtıkları yolda, kendisi dahi o yüzer icmâ ve yüzer tevatür kuvvetinde bulunan ve şaşırmaları mümkün olmayan o cemaat-i uzmâya, o sırat-ı müstakimde iltihak ve refakat ettiğini tahattur etmektir. Ve o tahatturla şübehat-ı şeytaniyeden ve evham-ı seyyieden kurtulmaktır.

Ve bu kàfile, bu kâinat Sahibinin dostları ve makbul masnuları; ve onların muarızları, Onun düşmanları ve merdut mahlûkları olduğuna delil ise, zaman-ı Âdem’den beri o kàfileye daima muavenet-i gaybiye gelmesi ve muarızlarına her vakit musibet-i semâviye inmesidir.

Evet, kavm-i Nuh ve Semûd ve Âd ve Firavun ve Nemrud gibi bütün muarızlar, gazab-ı İlâhîyi ve azabını ihsas edecek bir tarzda gaybî tokatlar yedikleri gibi, kàfile-i kübrânın Nuh Aleyhisselâm, İbrahim Aleyhisselâm, Mûsâ Aleyhisselâm, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm gibi bütün kudsî kahramanları dahi, harika ve mu’cizâne ve gaybî bir surette mu’cizelere ve ihsanat-ı Rabbâniyeye mazhar olmuşlar.

Birtek tokat hiddeti, birtek ikram muhabbeti gösterdiği halde, binler tokat muarızlara ve binler ikram ve muavenet kàfileye gelmesi, bedahet derecesinde ve gündüz gibi zâhir bir tarzda, o kàfilenin hakkaniyetine ve sırat-ı müstakîmde gittiğine şehadet ve delâlet eder.

Fâtiha’da 1 صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ o kàfileye ve
2 غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ muarızlarına bakıyor. Burada beyan ettiğimiz nükte ise, Fâtiha’nın âhirinde daha zâhirdir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tâbi olan sâlih kullarının yoluna...” Fâtiha Sûresi, 1:7.
2 : “Gazabına uğrayanların ve sapıtmış olanların yoluna değil.” Fâtiha Sûresi, 1:7.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dördüncü Şuâ / Sonraki Risale: Yedinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : son
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
bedahet derecesinde : açıkça, aşikâr olarak
beyan etmek : açıklamak
cemaat-i uzmâ : büyük cemaat, topluluk
delâlet etmek : işaret etmek, delil olmak
evham-ı seyyie : kötü kuruntular
Fâtiha : Kur’ân-ı Kerimin 1. sûresi
gaybî : bilinmeyen, gayb âlemine ait
gazab-ı İlâhî : Allah’ın gazabı
hakkaniyet : doğruluk, gerçekçilik
hiddet : öfke
icmâ : fikir birliği
ihsânât-ı Rabbâniye : Allah’ın terbiye ve idaresinin lütuf ve bağışları
ihsas etmek : hissettirmek
ikram : bağış, ihsan
iltihak : katılma
kàfile-i kübra : büyük grup, büyük kervan
kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak, mukaddes
mahlûk : yaratılmış
masnu : san’at eseri varlık
mazhar olmak : erişmek, nail olmak
merdut : reddedilmiş, geri çevrilmiş
mu’cizane : mu’cizeli bir şekilde
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulan ve bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hâl ve hareketler
muarız : karşı gelen
muavenet : yardım
muavenet-i gaybiye : gizli yardım
musibet-i semâviye : gökten gelen musibetler, belâlar
nükte : ince ve derin anlamlı ve incelik
refakat etmek : arkadaşlık etmek
sırat-ı müstakim : dosdoğru yol
şehadet : şahitlik, tanıklık
şübehat-ı şeytaniye : şeytanî şüpheler
tahattur : hatırlama
tevatür : yalan söylemeleri mümkün olmayan topluluklardan gelen ve doğruluğu kesin olarak kanıtlanan haber
zâhir : açık, gözle görülür
zaman-ı Âdem : Âdem Peygamberin (a.s.) zamanı
Yükleniyor...