İkinci nokta: Peygambere bildirilen umûr-u gaybiye, bir kısmı tafsil ile bildirilir. Bu kısımda hiç tasarruf edilmez ve karışamaz: Kur’ân’ın ve hadîs-i kudsînin muhkematı gibi.

Ve diğer bir kısmı icmal ile bildirilir, tafsilât ve tasviratı onun içtihadına havâle edilir: İmana girmeyen hâdisât-ı kevniyeye ve vukuat-ı istikbâliyeye dair hadîsler gibi. Bu kısımda, Peygamberimiz (Aleyhissalâtü Vesselâm) belâğatiyle, temsiller suretinde, sırr-ı teklif hikmetine muvafık tafsil ve tasvir eder. Meselâ, bir sohbette derin bir gürültü işitildi. Ferman etti ki: “Bu gürültü, yetmiş seneden beri Cehennem tarafına yuvarlanan bir taşın bu dakikada Cehennemin dibine yetişip düşmesinin gürültüsüdür.” Bu garip haberden beş altı dakika sonra birisi geldi, dedi: “Ya Resulallah, yetmiş yaşında bulunan filân münafık vefat etti, Cehenneme gitti.” 1 Peygamberin yüksek belîğâne kelâmının te’vilini gösterdi.
İHTAR: Hakaik-i imaniyeye girmeyen cüz’î hâdisât-ı istikbaliye nazar-ı Nübüvvette ehemmiyetsizdir.
Üçüncü nokta: İki Nüktedir.

Birincisi: Teşbihler ve temsiller suretinde rivayet edilen bir kısım hadîsler, mürûr-u zamanla avâmın nazarında hakikat telâkki edildiğinden, vâkıa mutabık çıkmıyor. Ayn-ı hakikat olduğu halde, vâkıa mutabakatı görünmüyor. Meselâ, Hamele-i Arş gibi arzın hamelesinden olan “Sevr” ve “Hut” namında ve misalinde iki melâike, koca bir öküz ve pek büyük bir balık tasavvur edilmiş.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Müslim: Cennet, 31, Hadîs No: 2844; Müsned, 3:341, 346.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Dördüncü Şuâ / Sonraki Risale: On Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
arz : dünya
avâm : halk tabakası
ayn-ı hakikat : gerçeğin kendisi
belâğat : maksada ve hale uygun düzgün ve güzel söz söyleme
belîğâne : sözün düzgün, kusursuz, yerinde ve hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
cüz’î : yöresel, ferdî
ehemmiyetsiz : önemsiz
ekseriyet : çoğunluk
ferman : emir, buyruk
hadîs : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketleri veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hâdisât-ı istikbaliye : gelecekteki olaylar
hâdisât-ı kevniye : kâinatta meydana gelen hâdiseler
hadîs-i kudsî : Peygamber Efendimizin naklettiği Kur’ân dışındaki Cenâb-ı Hakka ait sözler
hakaik-i imaniye : iman hakikatleri, esasları
hakikat : doğru, gerçek
hamele : taşıyıcı
Hamele-i Arş : Arş’ın taşıyıcıları; dört büyük melek
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
Hut : balık
icmal : özet olarak
içtihad : dinen kesin olarak belirtilmeyen bir konuda Kur’ân ve hâdise dayanarak hüküm çıkarma
ihtar : hatırlatma, ikaz
kelâm : kelime, söz
melâike : melekler
misal : benzer, örnek
muhkemat : Kur’ân’daki yoruma gerek kalmayacak şekilde açık olan âyetler
muvafık : uygun
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
mürûr-u zaman : zamanın geçmesi
namında : adında
nazar-ı Nübüvvet : peygamberlik bakışı, görüşü
nazarında : gözünde, bakışında
nükte : ince anlamlı söz
rivâyet : Hz. Peygambere ait bir sözün nakledilmesi
Sevr : öküz
sırr-ı teklif : imtihan sırrı
suret : biçim, şekil
tafsil : ayrıntılı olarak anlatma
tafsilât : ayrıntılı bilgiler
tasarruf etmek : bir şey üzerinde bazı işlemler yapmak
tasavvur : zihinde canlandırma ve tasarlama
tasvir : bir konuyu örneklerle açıklama
tasvirât : tasvirler, anlatımlar
te’vil : yorum
telâkki edilmek : anlaşılmak, kabul görmek
temsil : analoji, kıyaslama tarzında benzetme
teşbih : benzetme
vâkıa mutabık : gerçekleşen bir olayla uygunluk
vefat : ölüm
vukuat-ı istikbâliye : gelecekte meydana gelecek olaylar
Yükleniyor...