İşte imanla, imandaki intisapla, her mü’min gibi, bu vücudum dahi hadsiz vücudların firaksız envârını kazanır; kendisi gitse de, onlar arkada kaldığından kendisi kalmış gibi memnun olur. Bununla beraber, Yirmi Dördüncü Mektup’ta tafsilen kat’î ispat edildiği gibi, her zîhayatın, hususan zîruhun vücudu bir kelime gibidir. Söylenir ve yazılır, sonra kaybolur. Fakat kendi vücuduna bedel ikinci derecede vücutları sayılan hem mânâsı, hem hüviyet-i misaliyesi ve sûreti, hem neticeleri, hem mübarek ise sevabı, hem hakikati gibi çok vücutlarını bırakır, sonra perde altına girdiği gibi; aynen öyle de, bu vücudum ve her zîhayatın vücudu, zâhirî vücuttan gitse, zîruh ise hem ruhunu, hem mânâsını, hem hakikatını, hem misalini, hem mahiyet-i şahsiyesinin dünyevî neticelerini ve uhrevî semerelerini, hem hüviyet ve suretini hafızalarda ve elvâh-ı mahfuzada ve sermedî manzaraların film şeritlerinde ve ilm-i ezelînin meşherlerinde ve kendini temsil eden ve bekà veren fıtrî tesbihatını defter-i a’mâlinde ve esmâ-i İlâhiyenin cilvelerine ve mukteziyatlarına fıtrî mukabelelerini ve vücudî âyinedarlıklarını daire-i esmâda ve daha bunlar gibi zâhirî vücudundan daha kıymettar müteaddit mânevî vücutlarını kendi yerinde bırakır, sonra gider; ilmelyakîn sûretinde bildim.

İşte iman ve imandaki şuur ve intisapla bu mezkûr bâki, mânevî vücutlara sahip olunabilir. İman olmazsa, bütün o vücutlardan mahrum olmakla beraber, zâhirî vücudu dahi onun hakkında ademe ve hiçliğe gider gibi zâyi olur.

Bir zaman bahar çiçeklerinin çabuk mahvolmalarına çok yazığım geliyordu; hattâ o nâzeninlere acıyordum. Burada beyan edilen hakikat-i imaniye gösterdi ki, o çiçekler âlem-i mânâda çekirdeklerdir. Sâbıkan beyan ettiğimiz, ruhtan başka bütün o vücutları meyve veren birer ağaç, birer sümbül hükmünde nur-u vücut noktasında kazançları bire yüzdür.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Altıncı Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem-i mânâ : mânâ âlemi, mânâların kaydedildiği âlem
âyinedarlık : ayna olma
bâki : devamlı, kalıcı, ölümsüz
bekà : devamlılık, kalıcılık, ölümsüzlük
beyan etmek : açıklamak
cilve : görüntü, yansıma
daire-i esmâ : Cenab-ı Hakkın isimlerinin tecelli ettiği daire
defter-i a’mâl : iyi ve kötü işlerin kaydedildiği defter
elvâh-ı mahfuza : her şeyin kaderinin muhafaza edildiği manevî levhalar
envâr : nurlar
esmâ-i İlâhiye : Allah’ın isimleri
fıtrî : doğal, yaratılıştan gelen
firak : ayrılık
hadsiz : sınırsız
hakikat : doğru, gerçek
hakikat-i imaniye : iman hakikatı, gerçeği
hususan : özellikle
hüviyet : kimlik
hüviyet-i misâliye : mânevî misâl âlemine yansıyan hüviyet, şekil
ilmelyakin : kesin bilgiye dayanarak, kuşkuya yer bırakmayacak biçimde öğrenme
ilm-i ezelî : Cenab-ı Hakkın sonsuz ilmi
intisap : bağlanma, mensup olma
kat’î : kesin
kıymettar : değerli
mahiyet-i şahsiye : şahsî mahiyet ve asıl kişilik
meşher : sergi, fuar
mezkûr : anılan, sözü geçen
mukabele : karşılık verme
muktaziyat : gerektirici sebepler
mübarek : bereketli, hayırlı
müteaddit : birçok, çeşitli
nâzenin : ince, nâzik
sabıkan : daha önceden geçen
semere : meyve, netice
sermedî : daimi, sürekli
suret : biçim, şekil, fotoğraf
şuur : bilinç, anlayış
tafsilen : ayrıntılı olarak
temsil etme : birinin veya bir topluluğun adına davranma
tesbihat : Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma
uhrevî : âhirete ait
vücud : varlık, beden
vücudî : varlıkla ilgili, varlığa ait
zâhirî : görünen
zayi olmak : kaybolup gitmek
zîhayat : canlı, hayat sahibi
zîhayat : canlı, hayat sahibi
zîruh : ruh sahibi
Yükleniyor...