Hem kendi san’atını beğendirmek ve nazar-ı dikkati celb etmek ve masnuunu ve seyircilerini memnun etmek için herşeyde öyle bir nazik san’at ve ince hikmet ve âlî zînet ve şefkatli bir tertib ve tatlı vaziyet görünüyor; bedahet derecesinde anlaşılır ki, kendini zîşuurlara bildirmek ve tanıttırmak isteyen perde-i gayb arkasında öyle bir san’atkâr var ki, herbir san’atıyla çok hünerlerini ve kemâlâtını teşhirle kendini sevdirmek ve medh ü senâsını ettirmek ister.

Hem zîşuur mahlûkları minnettar ve mesrur ve kendine dost etmek için tesadüfe havâlesi imkân haricinde ve umulmadığı yerden leziz nimetlerin her çeşidini onlara ihsan ediyor.

Hem derin bir şefkati ve yüksek bir merhameti ihsas eden mânevî ve kerîmâne bir muamele, bir muarefe ve lisan-ı hal ile ve dostâne bir mükâleme ve dualarına rahîmâne bir mukabele görünüyor.

Demek bu güneş gibi zâhir olan tanıttırmak ve sevdirmek keyfiyeti arkasında müşahede edilen lezzetlendirmek ve nimetlendirmek ikramı ise, gayet esaslı bir irade-i şefkat ve gayet kuvvetli bir arzu-yu merhametten ileri geliyor. Ve böyle kuvvetli bir irade-i şefkat ve rahmet ise, hiçbir cihette ihtiyacı olmayan bir Müstağnî-i Mutlakta bulunması elbette ve herhalde kendini âyinelerde görmek ve göstermek isteyen ve tezahür etmek, mâhiyetinin muktezası ve tebarüz etmek, hakikatinin şe’ni bulunan nihayet kemâlde bir cemâl-i bîmisâl ve ezelî bir hüsn-ü lâyezâli ve sermedî bir güzellik vardır ki, o cemâl kendini muhtelif âyinelerde görmek ve göstermek için merhamet ve şefkat suretine girmiş, sonra zîşuur âyinelerinde in’âm ve ihsan vaziyetini almış, sonra tahabbüb ve taarrüf, yani kendini tanıttırmak ve bildirmek keyfiyetini takmış, sonra masnuatı ziynetlendirmek, güzelleştirmek ışığını vermiş.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Altıncı Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlî : yüce, yüksek
arzu-yu merhamet : merhamet etme arzusu
aşk-ı lâhutî : Cenâb-ı Hakka olan sevgi ve aşk
bedahet derecesinde : çok açık bir şekilde
celb etmek : kendine çekmek
cemâl : güzellik
cemâl-i bîmisâl : benzersiz güzellik
cihet : taraf, yön
ezelî : varlığının başlangıcı olmayan, sonsuz
gayet : son derece
hadsiz : sınırsız
hakikat : doğru, gerçek
hikmet : bir gaye ve faydaya yönelik olarak, mânâlı ve tam yerli yerinde olma niteliği
hususan : özellikle
hüner : beceri
hüsn-ü lâyezâli : sonu olmayan güzellik
ihsan etmek : bağışlamak
ihsan : bağış, iyilik, lûtuf
ikram : bağış, ihsan
in’am : nimet verme
irade-i şefkat : şefkat göstermeyi dileme, isteme
kemâl : mükemmellik, kusursuzluk
kemâlât : mükemmel özellikler
kerîmâne : lütufkâr ve cömert bir şekilde
keyfiyet : durum, nitelik
lisan-ı hâl : hâl ve beden dili
mahiyet : asıl özellik, nitelik
mahlûk : yaratılmış, varlık
masnu : san’at eseri varlık
masnuat : san’at eseri varlıklar
medh ü senâ : övme ve yüceltme
mesrur : sevinçli, mutlu
muamele : davranış, uygulama
muarefe : karşılıklı görüşme, tanışma
muhtelif : çeşitli, ayrı ayrı
mukabele : karşılık verme
mukteza : bir şeyin gereği
mükâleme : karşılıklı konuşma
Müstağni-yi Mutlak : hiç bir şeye ihtiyacı olmayan, sınırsız zenginlik sahibi olan Allah
müşahede etmek : görmek, gözlemlemek
nazar-ı dikkat : dikkatli bakış
nev-i insan : insan türü, insanlık
nihayet : son
nükte : ince anlamlı söz
perde-i gayb : görünmeyen âlemlerin önündeki perde
rahîmâne : merhametli bir şekilde
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet
san’atkâr : sanatçı, her işini san’atlı bir şekilde yapan
sermedî : daimî, sürekli
suret : biçim, şekil
şe’n : özellik, belirleyici nitelik
şedit : şiddetli
şefkat : acıma, merhamet
taarrüf : kendini tanıtma
tahabbüb : kendini sevdirme
tebarüz etmek : açık bir şekilde ortaya çıkmak
tertib : düzenleme
teşhir : sergileme
tezahür etmek : görünmek, ortaya çıkmak
vaziyet : durum, hal
zâhir : açık, âşikar
zînet : süs
zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
ziynetlendirmek : süslemek
Yükleniyor...