Elbette, nur-u iman ile bu mensubiyetin ve memlûkiyetin inkişafı suretinde, bir karınca bir firavunu o mensubiyet kuvvetiyle mağlûp ettiği gibi, o mensubiyet şerefiyle dahi, gafil ve kendi kendine mâlik ve başıboş kendini zanneden ve ecdadıyla ve mülk-ü Mısır ile iftihar eden ve kabir kapısında o iftiharı sönen bin firavun kadar iftihar edebilir.

Ve sinek dahi, Nemrud’un sekerat vaktinde azaba ve hicaba inkılâp eden iftiharına karşı kendi mensubiyetinin şerefini irâe edip, onunkini hiçe indirebilir.

İşte, 1 اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ âyeti, şirkte hadsiz ve çok büyük bir zulüm bulunduğunu ifade ile bildirir. Şirk öyle bir cürümdür ki, herbir mahlûkun hakkına ve şerefine ve haysiyetine bir tecavüzdür; ancak onu Cehennem temizler.

• • •

TEVHİDİN İKİNCİ MEYVESİ

Birinci Meyve Hâlik-ı Kâinat olan Zât-ı Akdese baktığı gibi, İkinci Meyve dahi kâinatın zâtına ve mahiyetine bakar.

Evet, sırr-ı vahdetle kâinatın kemâlâtı tahakkuk eder. Ve mevcudatın ulvî vazifeleri anlaşılır. Ve mahlûkatın netice-i hilkatleri takarrur eder.

Ve masnuatın kıymetleri bilinir. Ve bu âlemdeki makàsıd-ı İlâhiye vücud bulur. Ve zîhayat ve zîşuurların hikmet-i hilkatları ve sırr-ı îcadları tezahür eder.

Ve bu dehşet-engiz tahavvülât içinde kahhârâne fırtınaların hiddetli, ekşi simaları arkasında rahmetin ve hikmetin güler, güzel yüzleri görünür.

Ve fenâ ve zevâlde kaybolan mevcudatın neticeleri ve hüviyetleri ve mahiyetleri ve ruhları ve tesbihatları gibi çok vücutları kendilerine bedel âlem-i şehadette bırakıp sonra gittikleri bilinir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Muhakkak ki şirk pek büyük bir zulümdür.” Lokman Sûresi, 31:13.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem-i şehadet : görünen âlem, dünya
Arş : gök; Allah’ın büyüklüğünün ve yüceliğinin tecelli ettiği yer
azap : acı, sıkıntı
cürüm : suç, günah
dehşet-engiz : dehşet verici
ecdad : atalar, cedler
ferş : yer
hadsiz : sınırsız
Hâlık-ı Kâinat : evrenin Yaratıcısı, Allah
haysiyet : itibar, özellik
hicab : utanma
hiddet : öfke, kızgınlık
hikmet : Allah’ın herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratması sıfatı
hikmet-i hilkat : yaratılış hikmeti ve gayesi
hüviyet : mahiyet, özellik
inkılâp etmek : dönüşmek
irâe etmek : göstermek
kahhârâne : kahredici ve yok edici şekilde
kâinatın zâtı : kâinatın bizzat kendisi
kemâlât : mükemmel özellikler
kitab-ı Samedânî : herşey Allah’a muhtaç olduğu halde, Allah’ın ise hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösteren kitap
makàsıd-ı İlâhiye : Allah’ın gözettiği yüce maksatlar, gayeler
mâlik : sahip
mânidar : mânâlı, anlamlı
masnuat : san’atla yaratılan varlıklar
mecmua-i mektubat-ı Sübhaniye : bütün kusur ve noksanlardan münezzeh olan Allah’ın mektuplarının bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan mecmua, yaratılan varlıklar
mensubiyet : bağlılık
mevcudat : varlıklar
mu’cizane : mu’cizeli bir şekilde
mülk-ü Mısır : Mısır’ın mülkü ve yönetimi
netice-i hilkat : yaratılış neticesi
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet
sekerat : can çekişme ânı
sırr-ı îcad : icadın, yaratılışın sırrı
sırr-ı vahdet : bir elden yönetilme ve bir birlik içinde olma sırrı
sima : görünüş, yüz
şirk : Allah’a ortak koşma
tahakkuk etmek : gerçekleşmek
tahavvülât : değişimler, başkalaşmalar
takarrur etmek : karar bulmak, yerleşmek
tecavüz : haddi aşma, saldırma, sataşma
tesbihat : Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma işlemleri
tevhid : birleme; Allah’ı bir olarak bilme ve inanma
tezahür etmek : görünmek
ulvî : yüce, büyük
Zât-ı Akdes : her türlü kusur ve noksandan yüce olan Zât, Allah
zeval : geçip gitme
Yükleniyor...