Meselâ, sırr-ı vahdetle kâinat öyle cesîm ve cismanî bir melâike hükmünde olur ki, mevcudatın nevileri adedince yüz binler başlı ve her başında o nevide bulunan fertlerin sayısınca yüz binler ağız ve her ağzında o ferdin cihazat ve ecza ve âzâ ve hüceyrâtı miktarınca yüz binler dillerle Sâniini takdis ederek tesbihat yapan İsrafilmisâl ubudiyyette ulvî bir makam sahibi bir acâibü’l-mahlûkat iken; hem sırr-ı tevhidle âhiret âlemlerine ve menzillerine çok mahsulât yetiştiren bir mezraa ve dar-ı saadet tabakalarına a’mâl-i beşeriye gibi çok hasılatıyla levazımat tedarik eden bir fabrika ve âlem-i bekàda, hususan Cennet-i Âlâdaki ehl-i temâşâya dünyadan alınma sermedî manzaraları göstermek için mütemadiyen işleyen yüz bin yüzlü sinemalı bir fotoğraf iken; şirk ise, bu çok acip ve tam mutî, hayattar ve cismanî melâikeyi câmid, ruhsuz, fâni, vazifesiz, hâlik, mânâsız hâdisatın hercümerci altında ve inkılâpların fırtınaları içinde, adem zulümatında yuvarlanan bir perişan mecmua-i vâhiyesi, hem bu çok garip ve tam muntazam, menfaattar fabrikayı mahsulâtsız, neticesiz, işsiz, muattal, karmakarışık olarak şuursuz tesadüflerin oyuncağı ve sağır tabiatın ve kör kuvvetin mel’abegâhı ve umum zîşuurun matemhanesi ve bütün zîhayatın mezbahası ve hüzüngâhı suretine çevirir.

İşte 1 اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ sırrıyla, şirk birtek seyyie iken ne kadar çok ve büyük cinayetlere medar oluyor ki, Cehennemde hadsiz azaba müstehak eder. Her ne ise...

Sirâcü’n-Nur’da bu ikinci meyvenin izahatı ve hüccetleri mükerreren beyan edildiğinden, o uzun kıssayı kısa bıraktık.

Bu İkinci Meyveye beni sevk edip îsal eden acip bir his ve garip bir zevktir. Şöyle ki:

Bir zaman, bahar mevsiminde temâşâ ederken gördüm ki: Zemin yüzünde haşir ve neşr-i âzamın yüz binler nümunelerini gösteren bir seyeran ve seyelân içinde kàfile kàfile arkasında gelen geçen mevcudatın ve bilhassa zîhayat mahlûkatın, hususan küçücük zîhayatların kısa bir zamanda görünüp der’akap kaybolmaları ve daimî bir faaliyet-i müdhişe içinde mevt ve zevâl levhaları bana çok hazin görünüp, rikkatime şiddetle dokunarak beni ağlatıyordu.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Muhakkak ki şirk pek büyük bir zulümdür.” Lokman Sûresi, 31:13.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

a’mâl-i beşeriye : insanların yaptığı iş ve ameller
acâibü’l-mahlûkat : varlıklar içinde en şaşırtıcı olanı
acip : hayret verici, şaşırtıcı
adem : hiçlik, yokluk
âlem-i bekà : devamlı ve kalıcı olan âhiret âlemi
beyan etmek : açıklamak
bilhassa : özellikle
câmid : cansız, katı
Cennet-i Âlâ : Cennet katlarının en yükseği
dar-ı saadet : mutluluk yurdu
der’akap : hemen, derhal
ehl-i temâşâ : seyredenler, izleyenler
fâni : gelip geçici, ölümlü
hâdisat : olaylar
hadsiz : sayısız, sınırsız
hâlik : mahvolan, yokluğa giden
haşir ve neşr-i âzam : âhirette diriltilerek Allah’ın huzurunda toplanma ve hesaba çekilme
hayattar : canlı
hercümerc : karma karışıklık
hususan : özellikle
hüccet : delil
hüzüngâh : hüzün yeri
inkılâp : değişim, dönüşüm
isal etmek : ulaştırmak
İsrafilmisâl : İsrafil gibi
izahat : açıklamalar
kàfile : grup, topluluk
kıssa : ibretli hikâye
levâzımât : gerekli olan şeyler
mahlûkat : yaratılmışlar, varlıklar
mahsulât : ürünler
matemhane : yas tutulan yer
mecmua-i vâhiye : saçma sapan şeylerin bir araya getirilmesiyle oluşan
medar : kaynak, eksen
mel’abegâh : oyun yeri
melâike : melekler; büyük bir melek
menfaattar : faydalı, yararlı
menzil : durak, yer
mevcudat : varlıklar
mezbaha : canlı hayvan kesim yeri
mezraa : tarla
muattal : kullanılamaz olan, işlevsiz
muntazam : düzenli, intizamlı
mutî : emre uyan, itaatkâr
mükerreren : defalarca, tekrar tekrar
müstehak : hak etmiş, lâyık
mütemadiyen : sürekli olarak
nümune : örnek
sermedî : devamlı, sürekli
seyelân : akma, akış
seyeran : yolculuk
seyyie : kötülük, günah
sırr-ı tevhid : herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma sırrı
Sirâcü’n-Nur : Nur Lambası; Risale-i Nur
suret : biçim, şekil
şirk : Allah’a ortak koşma
şuursuz : bilinçsiz
tedarik etmek : elde etmek
zulümât : karanlıklar
Yükleniyor...