O güzel hayvancıkların vefatlarını gördükçe kalbim acıyordu: “Of, yazık! Ah yazık!” diyerek bu “ah”ların, “of”ların altında derinden derine bir vâveylâ-i ruhî hissediyordum. Ve bu âkıbete uğrayan hayat ise, ölümden beter bir azap gördüm.

Hem, nebatat ve hayvanat âleminde gayet güzel, sevimli ve çok kıymettar san’atta olan zîhayatların bir dakikada gözünü açıp bu seyrangâh-ı kâinata bakar, dakikasıyla mahvolur, gider. Bu hali temâşâ ettikçe ciğerlerim sızlıyordu.

Ağlamakla şekvâ etmek istiyor; “Neden geliyorlar, hiç durmadan gidiyorlar?” diye feleğe karşı kalbim dehşetli sualler soruyor ve böyle faidesiz, gayesiz, neticesiz, çabuk idam edilen bu masnucuklar gözümüz önünde bu kadar ihtimam ve dikkat ve san’at ve cihazat ve terbiye ve tedbir ile kıymettar bir surette icad edildikten sonra gayet ehemmiyetsiz paçavralar gibi parçalanıp hiçlik karanlıklarına atılmalarını gördükçe, kemâlâta meftun ve güzelliklere müptelâ ve kıymettar şeylere âşık olan bütün lâtifelerim ve duygularım feryad edip bağırıyorlardı ki:

“Neden bunlara merhamet edilmiyor? Yazık değiller mi? Bu baş döndürücü deverandaki fenâ ve zevâl nereden gelip bu biçarelere musallat olmuş?” diye mukadderat-ı hayatiyenin dış yüzünde bulunan elîm keyfiyetleriyle kadere karşı müthiş itirazlar başladığı hengâmda, birden nur-u Kur’ân, sırr-ı îmân, lûtf-u Rahmân ile tevhid imdadıma yetişti, o karanlıkları aydınlattı, benim bütün o “ah” ve “of”larımı “oh”lara ve o ağlamalarımı sürurlara ve o yazık demelerimi maşaallah, barekâllah’lara çevirdi; “Elhamdü lillahi alâ nûri’l-îmân” dedirtti.

Çünkü, sırr-ı vahdetle şöyle gördüm ki: Herbir mahlûk, hususan herbir zîhayatın sırr-ı tevhidle çok büyük neticeleri ve umumî faideleri vardır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âkıbet : netice, son
bârekâllah : Allah hayırlı ve bereketli kılsın
deveran : ortam
Elhamdü lillahi alâ nûri’l-îmân : iman nurunu veren Allah’a hamdolsun
faaliyet-i müdhişe : dehşet verici faaliyetler
fenâ : gelip geçicilik, ölümlülük
hengâm : ân, zaman
icad etmek : yoktan yaratmak, var etmek
ihtimam : özen gösterme, önem verme
İlâhî : Allah’a ait
kader : Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce bilmesi, takdir etmesi, plânlaması
kemâlât : mükemmel özellikler
keyfiyet : özellik, nitelik
kıymettar : kıymetli, değerli
lâtife : insanın manevî yapısındaki ince duygulardan herbiri
lûtf-u Rahmân : rahmet ve şefkati sınırsız olan Allah’ın lûtfu, ihsanı
masnu : san’atlı bir şekilde yaratılan varlık
maşaallah : Allah dilemiş ve ne güzel yaratmış
meftun : düşkün, tutkun
mukadderât-ı hayatiye : kader kalemiyle yazılmış hayat programı
musallat olmak : saldırmak
nebatat : bitkiler
nur-u Kur’ân : Kur’ân’ın nuru
rikkat : acıma, yufka yüreklilik
seyrangâh-ı kâinat : bir gezinti yeri olan kâinat
sırr-ı iman : iman sırrı
sırr-ı tevhid : herşeyin mülk ve idaresi bir olan Allah’a ait oladuğunu bilme ve inanma sırrı
sırr-ı vahdet : birlik sırrı
suret : biçim, şekil
sürur : mutluluk, sevinç
şekvâ : şikâyet
tedbir : idare etme, ihtiyacını karşılama
temâşâ etmek : gözlemlemek
terbiye : belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunlaştırma
tevhid : birleme; Allah’ı bir olarak bilme ve inanma
umumî : genel
vaveylâ-i ruhî : ruhtan gelen feryat
zeval : gelip geçicilik, kaybolma
zîhayat : canlı, hayat sahibi
Yükleniyor...