Ezcümle: Herbir zîhayat, meselâ bu süslü çiçek ve şu tatlıcı sinek, öyle mânidar, İlâhî, manzum bir kasideciktir ki, hadsiz zîşuurlar onu kemâl-i lezzetle mütalâa ederler.

Ve öyle kıymettar bir mu’cize-i kudrettir ve bir ilânname-i hikmettir ki, Sâniinin san’atını nihayetsiz ehl-i takdire cazibedarâne teşhir eder.

Hem kendi san’atını kendisi temâşâ etmek ve kendi cemâl-i fıtratını kendisi müşahede etmek ve kendi cilve-i esmâsının güzelliklerini âyineciklerde kendisi seyretmek isteyen Fâtır-ı Zülcelâlin nazar-ı şuhuduna görünmek ve mazhar olmak, gayet yüksek bir netice-i hilkatidir.

Hem kâinattaki hadsiz faaliyeti iktiza eden tezahür-ü rububiyete ve tebarüz-ü kemâlât-ı İlâhiyeye (Yirmi Dördüncü Mektupta beyan edildiği gibi) beş vech ile hizmeti dahi, ulvî bir vazife-i fıtratıdır.

Ve böyle faideleri ve neticeleri vermekle beraber, kendi yerinde, bu âlem-i şehadette zîruh ise ruhunu ve hadsiz hafızalarda ve sâir elvâh-ı mahfuzalarda suretini ve hüviyetini ve tohumlarında ve yumurtacıklarında mahiyetinin kanunlarını ve bir nevi müstakbel hayatını ve âlem-i gaybda ve daire-i esmâda âyinedarlık ettiği kemâlleri ve güzellikleri bırakıp, mesrurâne terhis mânâsında bir zâhirî mevt ile bir zevâl perdesi altına girer, yalnız dünyevî gözlerden saklanır mahiyetinde gördüm; “Oh, elhamdü lillâh” dedim.

Evet, kâinatın bütün tabakatında ve umum nevilerinde gözle görünen ve her tarafa kök salan gayet esaslı ve çok kuvvetli ve kusursuz ve nihayet derecede parlak olan bu cemâller ve güzellikler, elbette şirkin iktiza ettiği çok çirkin ve haşin ve gayet menfur ve perişan olan evvelki vaziyet muhal ve mevhum olduğunu gösteriyor.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Sonraki Risale: İkinci Makam
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem-i gayb : gayb âlemi, görünmeyen âlem
âlem-i şehadet : görünen âlem, dünya
cazibedârâne : çekici bir şekilde
cemâl : güzellik
cemâl-i fıtrat : yaratılıştaki güzellik
cilve-i esmâ : Allah’ın isimlerinin görüntüsü, yansıması
daire-i esmâ : isimler dairesi
ehl-i takdir : bir şeyin değerini bilenler, takdir edenler
elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah’a mahsustur”
elvâh-ı mahfuza : herşeyin kaydedilip korunduğu manevî levhalar
Fâtır-ı Zülcelâl : her şeyi yoktan benzersiz olarak yaratan ve sonsuz büyüklük sahibi olan Allah
ilânname-i hikmet : herşeyin bir gayeye yönelik olarak, anlamlı ve yerli yerinde olmasını ilân eden yazı
kaside : büyükleri övmek için yazılan şiir
kemâl : mükemmellik, olgunluk
kemâl-i lezzetle : tam lezzet alarak
manzum : düzenli, şiir gibi yazılmış
menfur : nefret edilen
mesrurâne : sevinçli bir şekilde
mevhum : gerçekte olmadığı halde var sayılan
mu’cize-i kudret : kudret mu’cizesi
mütalâa etmek : okumak, incelemek
nazar-ı şuhud : Cenâb-ı Hakkın görme sıfatı
netice-i hilkat : yaratılış neticesi
nihayet derecede : sonsuz derece
Sâni : her şeyi san’atla yaratan Allah
şirk : Allah’a ortak koşma
tabakat : tabakalar, katmanlar
tebarüz-ü kemâlât-ı İlâhiye : Allah’a ait mükemmel özelliklerin açık bir şekilde görünmesi, ortaya çıkarılması
tezahür-ü rububiyet : Allah’ın varlıkları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasını gösteren yansımalar
vazife-i fıtrat : yaratılış görevi
zahirî : açık, görünürde olan
zeval : geçip gitme
zîruh : ruh sahibi
zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
Yükleniyor...