Çünkü, böyle çok esaslı bir cemâl perdesi altında böyle dehşetli bir çirkinlik saklanamaz ve bulunamaz. Eğer bulunsa, o hakikatli cemâl, hakikatsiz, asılsız, vâhî ve vehmî olur. Demek şirkin hakikati yok, yolu kapalı, bataklıkta saplanır; hükmü muhal, mümtenidir.

Bu mezkûr hissî olan hakikat-i imaniye, tafsilâtla ve kat’î burhanlar ile Sirâcü’n-Nur’un müteaddit risalelerinde beyan edildiğinden, burada bu kısacık işaretle iktifa ederiz.

• • •

ÜÇÜNCÜ MEYVE

Zîşuura ve bilhassa insana bakar, Evet, sırr-ı vahdetle insan, bütün mahlûkat içinde büyük bir kemâl sahibi ve kâinatın en kıymettar meyvesi ve mahlûkatın en nazenini ve en mükemmeli ve zîhayatın en bahtiyarı ve en mes’udu ve Hâlık-ı Âlemin muhatabı ve dostu olabilir.

Hattâ bütün kemâlât-ı insaniye ve beşerin bütün ulvî maksatları tevhidle bağlıdır ve sırr-ı vahdetle vücut bulur. Yoksa, eğer vahdet olmazsa, insan mahlûkatın en bedbahtı ve mevcudatın en süflîsi ve hayvanatın en biçaresi ve zîşuurun en hüzünlüsü ve azaplısı ve gamlısı olur.

Çünkü, insan nihayetsiz bir aczi ve nihayetsiz düşmanları ve hadsiz bir fakrı ve hadsiz ihtiyaçları bulunmakla beraber, mahiyeti öyle çok ve mütenevvi âlâtla ve hissiyatla teçhiz edilmiş ki, yüz bin çeşit elemleri hisseder ve yüz binler tarzlarda lezzetleri zevk ederek ister. Ve öyle maksatları ve arzuları var ki, bütün kâinata birden hükmü geçmeyen bir zât o arzuları yerine getiremez.

Meselâ, insanda gayet şedit bir arzu-yu bekà var. İnsanın bu maksadını öyle bir zât verebilir ki, bütün kâinatı bir saray hükmünde tasarruf eder. Bir odanın kapısını kapayıp, diğer bir menzilin kapısını açmak gibi kolay bir surette dünya kapısını kapayıp âhiret kapısını açabilsin.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki hayat
aktar-ı âlem : âlemin dört bir tarafı
âlât : aletler
arzu-yu bekà : sonsuzluk arzusu
bahtiyar : talihli, mutlu
bedbaht : kötü bahtlı, talihsiz
burhan : güçlü delil
cemâl : güzellik
fakr : fakirlik
gayet : son derece
hadsiz : sınırsız
hakikat-i imaniye : iman hakikatı, gerçeği
Hâlık-ı Âlem : âlemin yaratıcısı olan Allah
hissiyat : hisler, duygular
iktifa etmek : yetinmek
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kat’î : kesin
kemâlât-ı insaniye : insana ait mükemmel özellikler
kıymettar : kıymetli
mahiyet : esas, asıl, nitelik
mahlukât : yaratılmışlar
menfi : olumsuz
menzil : durak, yer
mes’ud : mutlu
mevcudat : varlıklar
mezkûr : anılan, sözü geçen
muhal : bâtıl, boş söz
mümteni : imkânsız
müsbet : olumlu
müteaddit : çeşitli, birçok
mütenevvi : çeşitli
nazenin : ince, duyarlı
nihayet : son
risale : küçük çaplı kitap, Risale-i Nur Külliyatı’ndan her bir bölüm
sırr-ı vahdet : tek elden yönetilme ve bir birlik içinde olma sırrı
Sirâcü’n-Nur : Nur Lambası; Risale-i Nur
suret : biçim, şekil
süflî : alçak, aşağılık
şedit : şiddetli
şirk : Allah’a ortak koşma
tafsilât : ayrıntılar
teçhiz etmek : donatmak
tevhid : birleme, Allah’ı bir olarak bilme ve inanma
ulvî : yüce, yüksek
vahdet : birlik
vâhî : zayıf, önemsiz
vehmî : olmadığı halde varmış gibi görünen
vücut bulmak : var olmak
zîhayat : canlı, hayat sahibi
zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
Yükleniyor...