Meselâ, bir zîhayat, cüz’î bir şifası veya bir rızkı veya bir hidayeti için Cenâb-ı Haktan başkasına hakikî minnettar olmak ve başkasına perestişkârâne medih ve senâ etmek, rububiyetin azametine dokunur ve ulûhiyetin kibriyasına ilişir ve mâbudiyet-i mutlakanın haysiyetine dokundurur, celâlini müteessir eder.

Amma kemâlin sırr-ı vahdete işareti ise, yine Risale-i Nur’da çok parlak burhanlarıyla beyan edilmiştir. Gayet muhtasar bir meâli şudur ki:

Semâvât ve arzın hilkatı, bilbedahe gayet kemâlde bir kudret-i mutlakayı ister. Belki, her bir zîhayatın acaip cihazatı dahi kemâl-i mutlakta bir kudreti iktiza eder. Ve aczden münezzeh ve kayıttan müberrâ bir kudret-i mutlakadaki kemâl ise, elbette vahdeti istilzam eder.

Yoksa, kemâline nakîse ve ıtlakına kayıt konmak ve nihayetsizliğine nihayet vermek ve en kavî bir kudreti en zayıf bir acze sukut ettirmek ve nihayetsiz bir kudrete, nihayetsiz olduğu bir vakitte, bir mütenâhi ile nihayet vermek lâzım gelecek. Bu ise, beş vech ile muhâl içinde muhâldır.

Amma, ıtlak ve ihâta ve nihayetsizliğin vahdete şehadetleri ise, o dahi Siracü’n-Nur risalelerinde tafsilen zikredilmiş. Bir muhtasar meâli şudur:

Madem, kâinattaki ef’âlin herbiri, kendi eserinin etrafa istilâkârâne yayılmasıyla herbir fiilin ihatasını ve ıtlakını ve hadsiz bulunduğunu ve kayıtsızlığını gösterir.

Ve madem, iştirak ve şirk ise, o ihatayı inhisar altına ve o ıtlakı kayıt altına ve o hadsizliği had altına alıp ıtlakın hakikatını ve ihâtanın mahiyetini bozuyor. Elbette mutlak ve muhit olan o ef’alde iştirak muhâldir, imkânı yoktur.

Evet, ıtlakın mahiyeti iştirake zıttır. Çünkü, ıtlakın mânâsı, hattâ mütenahi ve maddî ve mahdut birşeyde dahi olsa, yine istilâkârâne ve istiklâldârâne etrafa, her yere yayılır, intişar eder.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acaip : hayret verici ve şaşırtıcı
acz : acizlik, güçsüzlük
arz : dünya
azamet : büyüklük, haşmet
beyan etmek : açıklamak
bilbedâhe : apaçık bir şekilde
burhan : güçlü delil, sarsılmaz kanıt
celâl : heybetli olma, haşmet
cihazat : cihazlar, donanım
cüz’î : kişisel, küçük, ferdî
ef’âl : fiiller, işler
gayet : son derece
had : sınır
hadsiz : sayısız, sınırsız
hakikat : gerçek, esas
hakikî : gerçek, asıl
haysiyet : itibar, şeref
hidayet : doğru ve hak yol
hilkat : yaratılış
ıtlak : sınırsız olma
ıtlakı kayıt altına alma : sınırsız bir şeyi sınırlama
ihata : içine alma, kuşatma
iktiza etmek : gerektirmek
inhisar altına alma : bir şeyi elinde tutma, tekel
istiklâldârâne : bağımsız bir şekilde
istilâkârâne : her şeyi ele geçirir bir şekilde
istilzam etmek : gerektirmek
iştirak : ortak olma, katılma
kâinat : evren
kavî : güçlü, kuvvetli
kayıt : sınırlama
kemâl : eksiksiz ve mükemmel olma
kemâl-i mutlak : sınırsız bir mükemmellik
kibriyâ : büyüklük, yücelik
kudret : güç, iktidar
kudret-i mutlaka : sınırsız güç ve iktidar
mâbudiyet-i mutlaka : sınırsız olarak ibadet edilmeye lâyık olma
mahdut : sınırlı
mahiyet : esas nitelik
meâl : özet şeklinde açıklama
medih : övgü, şükür
minnettar olmak : birinden görülen iyiliğe karşı teşekkür duygusu beslemek
muhâl : imkânsız
muhit : kuşatıcı
muhtasar : kısa, özet
mutlak : kayıtsız, sınırsız
müberrâ : arınmış, temiz
münezzeh : kusur ve eksiklikten yüce
müteessir etmek : etkilemek, incitmek
mütenâhi : sınırlı
nakîse : eksiklik, noksanlık
nihayet vermek : sonlandırmak
nihayetsiz : sınırsız, sonsuz
perestişkârâne : taparcasına
risale : Risale-i Nur’da bulunan bölümlerden her birisi
rububiyet : Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
semâvât : gökler
senâ etmek : övmek, yüceltmek
sırr-ı vahdet : kâinatın bir elden yönetilmesinin ve bir birlik içinde olmasının sırrı
Siracü’n-Nur : Nur Lambası; Risale-i Nur
sukut ettirmek : düşürmek
şehadet : şahitlik, tanıklık
şirk : ortak koşma
tafsilen : ayrıntılı olarak
ulûhiyet : ibadete ve itaat edilmeye lâyık olma, İlâhlık
vahdet : birlik
vecih : yön
zîhayat : canlı, hayat sahibi
Yükleniyor...