Meselâ, hava ve ziya ve nur ve hararet, hatta su, ıtlaka mazhar olsalar, her tarafa yayılırlar.

Madem ıtlak ciheti, cüz’îde dahi olsa, maddîleri, mahdutları böyle müstevli yapıyor. Elbette küllî bir ıtlak-ı hakiki, böyle hem nihayetsiz, hem maddeden münezzeh, hem hudutsuz, hem kusurdan müberrâ olan sıfatlara öyle bir istilâ ve ihata verir ki, şirk ve iştirakın hiçbir cihet-i imkânı ve ihtimali olamaz.

Elhasıl, kâinatta görünen binlerle ef’âl-i umumiyenin ve cilveleri görünen yüzer esmâ-i İlâhiyenin herbirinin hem hâkimiyeti, hem kibriyası, hem kemâli, hem ihatası, hem ıtlakı, hem nihayetsizliği vahdetin ve tevhidin gayet kuvvetli birer burhanıdırlar.

Hem nasıl ki bir fevkalâde kuvvet, faaliyete girmek için istilâ etmek ister, başka kuvvetleri dağıtır. Öyle de, herbir fiil-i rububiyet ve herbir cilve-i esmâ-i ulûhiyet, o derece fevkalâde kuvvetleri, eserlerinde görünüyor ki, eğer hakîmiyet-i âmme ve adalet-i mutlaka olmasaydı ve onları durdurmasaydı, herbiri umum mevcudatı istilâ edecekti.

Meselâ, kavak ağacını umum zeminde halk eden ve tedbirini gören bir kuvvet, hiç mümkün müdür ki, onun yanında ve efradı içinde yayılmış ve karışmış olan ceviz ve elma ve zerdali misillü ağaçların kavağa bitişik olan cüz’î fertlerini, o kavak nev’ini tamamen, birden zapteden küllî kuvveti altına ve tedbiri içine almasın ve istilâ etmesin ve başka kuvvetlere kaptırsın.

Evet, herbir nev’i mahlûkatta, belki herbir fertte tasarruf eden öyle bir kuvvet ve kudret hissediliyor ki, bütün kâinatı istilâ ve bütün eşyayı zapt ve bütün mevcudatı hükmü altına alabilir bir mahiyette görünüyor. Elbette böyle bir kuvvet, iştiraki hiç bir cihette kabul edemez, şirke meydan vermez.

Hem nasıl ki bir meyvedar ağacın sahibi, o ağaçtan en ziyade ehemmiyet verdiği ve alâkadarlık gösterdiği cihet ve madde, o ağacın meyveleri ve dallarının uçlarındaki semereleri ve tohumluk için o meyvelerin kalblerinde ve bizzat kalbleri olan çekirdekleridir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adalet-i mutlaka : sınırsız ve her alanda uygulamaları olan adalet
alâkadarlık : ilgili olma
burhan : güçlü delil, sarsılmaz kanıt
cihet : yön, taraf
cihet-i imkân : mümkün olma yönü
cilve : görüntü, yansıma
cilve-i esmâ-i ulûhiyet : ibadete ve itaat edilmeye lâyık olan Allah’ın isimlerinin varlıklar üzerindeki yansımaları
cüz’î : ferd
ef’âl-i umumiye : genel fiiller, işler
efrad : fertler, bireyler
elhasıl : kısaca, özetle
esmâ-i İlâhiye : Allah’ın isimleri
fevkalâde : olağanüstü
fiil-i rububiyet : Cenab-ı Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan terbiye ve idare edicilik fiili
gayet : son derece
hâkimiyet : egemenlik, hükümranlık
hâkimiyet-i amme : her şeyi hâkimiyeti altına alma
halk eden : yaratan
hararet : ısı, sıcaklık
hudutsuz : sınırsız
ıtlak : sınırsız olma
ıtlak-ı hakiki : gerçek sınırsızlık
ihata : içine alma, kapsama
intişar etmek : yayılmak
istilâ : her şeyi kuşatma, ele geçirme özelliği
iştirak : ortak olma, katılma
kemâl : mükemmellik
kibriyâ : büyüklük
kudret : güç, iktidar
küllî : bütün ferdleri içine alan, kapsamlı, tür
maddeden münezzeh : maddî yapısı olmayan
maddî : maddeden olan
mahdut : sınırlı
mahiyet : esas nitelik
mahlukât : yaratılmış varlıklar
mazhar olmak : ulaşmak, nail olmak
mevcudat : varlıklar
meyvedar : meyveli
misillü : gibi
müberrâ : arınmış, temiz
müstevlî : istila eden, bir alanı ele geçiren
nev’ : çeşit, tür
nihayetsiz : sınırsız, sonsuz
şirk : ortak koşma
tasarruf eden : bir varlık üzerinde dilediği uygulamayı yapan
tedbir : idare, önlem alarak yönetme
tevhid : birleme; Allah’ı bir olarak bilme ve ilân etme
umum : bütün
vahdet : birlik
zaptetmek : tutmak, ele geçirmek
zemin : yeryüzü
ziya : ışık
ziyade : çok
Yükleniyor...