Ve onun mâliki, aklı varsa, o dallardaki meyveleri başkalara daimî temlik edip boş boşuna malikiyetini bozmaz. Aynen öyle de, şu kâinat denilen ağacın dalları olan unsurlar ve unsurların uçlarında bulunan ve çiçekleri ve yaprakları hükmünde olan nebatat ve hayvanat ve o yaprakların ve çiçeklerin en yukarısındaki meyveler olan insanlar ve o meyvelerin en mühim meyveleri ve semereleri ve netice-i hilkatleri olan ubudiyetlerini ve şükürlerini ve bilhassa o meyvelerin cemiyetli çekirdekleri olan kalblerini ve zahr-ı kalb denilen kuvve-i hafızalarını başka kuvvetlere hiçbir cihetle kaptırmaz ve kaptırmakla saltanat-ı rububiyetini kırmaz ve kırmakla mâbudiyetini bozmaz.

Hem daire-i mümkinatın ve kesretin en müntehâsında bulunan cüz’iyatta, belki o cüz’iyatın cüz’iyat-ı ahvâlinde ve keyfiyatında makàsıd-ı rububiyet temerküz ettiğinden, hem de mâbudiyete uzanan ve Mâbuda bakan minnettarlıkların ve teşekküratların ve perestişliklerin menşeleri onlar olduğundan, elbette onları başka ellere vermez ve vermekle hikmetini iptal etmez. Ve hikmetini iptal etmekle ulûhiyetini iskat etmez. Çünkü mevcudatın icadındaki en mühim makâsıd-ı Rabbâniye, kendini zîşuurlara tanıttırmak ve sevdirmek ve medh ü senâsını ettirmek ve minnettarlıklarını kendine celb etmektir.

Bu ince sır içindir ki, şükrü ve perestişi ve minnettarlığı ve muhabbeti ve medhi ve ubudiyeti intac eden rızık ve şifa ve bilhassa hidâyet ve iman gibi daire-i kesretin en âhirindeki cüz’î ve küllî bu gibi fiiller ve in’âmlar, doğrudan doğruya Kâinat Hâlıkının ve umum mevcudat Sultanının eseri ve ihsanı ve in’âmı ve hediyesi ve fiili olduğunu göstermek için, Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyan HAŞİYE tekrar ile rızkı ve hidâyeti ve şifayı Zât-ı Vâcibü’l-Vücuda veriyor.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Meselâ اِنَّ اللهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُوالْقُوَّةِ الْمَتِينُ gibi (“Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan sadece Allah’tır.” Zâriyat Sûresi, 51:58.)
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : son
celb etmek : kendine çekmek
cemiyetli : toplu, bir çok özelliği üzerinde barındıran
cihet : yön, taraf
cüz’î : ferdî, küçük
cüz’iyat : küçük ve ferdî şeyler
cüz’iyat-ı ahvâl ve keyfiyat : varlıkların halleri ve özelliklerini oluşturan bölümler ve parçalar
daire-i kesret : çokluk dairesi, madde âlemi
daire-i mümkinat : varlığı ile yokluğu imkân dahilinde olup Allah’ın var etmesine bağlı olan daire, kâinat
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hayvanat : hayvanlar
hidayet : doğru ve hak yol
hikmet : Allah’ın herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratma sıfatı
icad : var etme, yaratma
ihsan : bağış, ikram
ihsan : iyilik, bağış, ikram
in’âm : nimetlendirme
intaç etme : netice verme
iskat etmek : düşürmek
kesret : çokluk
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan : ifade ve açıklamalarıyla mu’cize olan Kur’ân
kuvve-i hafıza : hafıza duygusu, bellek
küllî : ferdleri içine alan, kapsamlı, tür
Mâbud : Kendisine kulluk edilen Allah
mâbudiyet : ibadet edilmeye lâyık olma
makàsıd-ı Rabbâniye : her şeyin Rabbi olan Allah’ın gözettiği yüce maksatlar, gayeler
makàsıd-ı rububiyet : Allah’ın kâinattaki bütün varlıkları besleme, idare ve terbiye etmesindeki maksat ve gayeler
mâlik : sahip
medh ü senâ : övme ve yüceltme
medih : övgü, şükür
menşe : kaynak, esas
mevcudat : varlıklar
minnettarlık : görülen iyiliğe karşı teşekkür duygusu besleme
muhabbet : sevgi
müntehâ : en son nokta
nebatat : bitkiler
netice-i hilkat : yaratılış neticesi
perestiş : taparcasına sevme
saltanat-ı rububiyet : Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
semere : meyve, netice
Sultan : hükümdâr, yönetici, Allah
temerküz etme : odaklanma
temlik etmek : mülk olarak vermek
teşekkürat : teşekkürler
ubudiyet : kulluk
ulûhiyet : ibadete ve itaat edilmeye lâyık olma, İlâhlık
unsur : varlıkları oluşturan temel madde, element
zahr-ı kalb : hafıza duygusu
Zât-ı Vâcibü’l-Vücud : varlığı mutlaka gerekli olan ve var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Zât, Allah
zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
Yükleniyor...