Ve bütün emsalinde aynı bulunan yüzündeki sikkesi cihetiyle, o ağacın bütün meyvelerini temâşâ eder, “Biz biriz ve bir elden çıkmışız, birtek Zâtın malıyız. Ve birimizi yapan, elbette umumumuzu O yapar” derler. Öyle de, daire-i kesretin nihayetlerindeki zîhayat ve zîhayatın ve hususan insanın yüzündeki sikke ve kalbindeki fihristiyet ve mahiyetindeki neticelik ve meyvelik cihetiyle, doğrudan doğruya bütün kâinatı kabza-i rububiyetinde tutan Zâta bakar ve vahdetine şehadet eder.

• • •

VAHDÂNİYETİN İKİNCİ MUKTAZİSİ

Vahdette vücub derecesinde bir suhulet, bir kolaylık ve şirkte imtinâ derecesinde bir suubet ve müşkülât bulunmasıdır. Bu hakikat ise, İmam-ı Ali Radıyallahu Anhın tâbirince, Siracü’n-Nur’un çok risalelerinde ve bilhassa Yirminci Mektupta tafsilen ve Otuzuncu Lem’anın Dördüncü Nüktesinde icmalen, gayet kat’î ve parlak bir sûrette ispat ve izah edilmiş ve gayet kuvvetli burhanlarla gösterilmiştir ki:

Bütün eşya birtek Zâta verilse, bu kâinatın icadı ve tedbiri, bir ağaç kadar kolay; ve bir ağacın halkı ve inşası, bir meyve kadar suhuletli; ve bir baharın ibdâı ve idaresi, bir çiçek kadar âsân; ve hadsiz efradı bulunan bir nev’in terbiyesi ve tedbiri, bir fert kadar müşkülâtsız olur.

Eğer, şirk yolunda esbâb ve tabiata verilse, bir ferdin icadı, bir nevi, belki neviler kadar, ve bir çiçeğin hayattar ibdâı ve teçhizi bir bahar, belki baharlar kadar; ve bir meyvenin inşa’ ve ihyâsı, bir ağaç, belki yüz ağaç kadar; ve bir ağacın icad ve inşa ve ihya ve idare ve terbiye ve tedbiri kâinat kadar, belki daha ziyade müşkül olur.

Madem Siracü’n-Nur’da hakikat-ı hal böyle ispat edilmiş ve madem, bilmüşahede gözümüz önünde görüyoruz ki, gayet derecede san’atlı ve kıymettarlıkla beraber nihayet derecede bir mebzuliyet var.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âsân : kolay
bilhassa : özellikle
bilmüşahede : görüldüğü gibi
burhan : güçlü delil, sarsılmaz kanıt
cihazat : cihazlar, donanım
daire-i kesret : çokluk dairesi, âlemi
efrad : fertler, bireyler
esbab : sebepler
fevkalâde : olağanüstü
fihristiyet : fihriste olma özelliği
gayet : son derece
hadsiz : sınırsız
hakikat : doğru gerçek
hakikat-i hal : işin aslı, bir meselenin iç yüzü
hayattar : canlı
hususan : özellikle
ibdâ : bir varlığın benzersiz bir şekilde yaratılması
icad : yoktan var etme, yaratma
icmalen : kısaca, özetle
ihyâ : diriltme, hayat verme
imtinâ : imkânsız oluş
izah etmek : açıklamak
kabza-i rububiyet : rububiyet eli; herşeyi terbiyesi ve egemenliği altında bulundurma
kâinat : evren
kat’î : kesin
kıymettarlık : değerli olma
mahiyet : esas, nitelik
makine-i acîbe : hayrette bırakan makina
mebzuliyet : bolluk, çokluk
muktazi : gerekçe, gerektirici sebep
müşkül : zor
müşkülat : zorluklar, güçlükler
nev’ : çeşit, tür
nihayet derece : son derece
nihayet : son
nükte : ince mânâ, bölüm
Radıyallahu Anh : “Allah ondan razı olsun”
risale : Risale-i Nur’da yer alan bölümlerden her birisi
sikke : damga, mühür
Siracü’n-Nur : Nur Lambası; Risale-i Nur
suhulet : kolaylık
suret : biçim, şekil
suûbet : zorluk
şehadet etmek : şahitlik etmek, tanıklık etmek
şirk : ortak koşma
tabir : ifade, adlandırma
tafsilen : ayrıntılı olarak
teçhiz : donatma
tedbir : çekip çevirme, idare etme
temâşâ etmek : seyretmek, bakmak
vahdaniyet : Allah’ın bir ve tek oluşu, ortağının bulunmayışı
vahdet : birlik
vücub : kesinlik, zorunlu olma
zîhayat : canlı, hayat sahibi
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...