Hem geldikten sonra dahi, o cisimde dağılmadan muntazam bir vaziyeti muhafaza etmek için -mânevî ve ilmî kalıpları bulunmadığından- maddî ve tabiî bir kalıp, belki, âzâları adedince kalıplar lâzımdır; tâ ki o gelen zerreler o cism-i zîhayatı teşkil etsinler.

İşte, bütün eşya birtek zâta verilmesi, vücub ve lüzum derecesinde bir kolaylık; ve müteaddit esbâba verilmesi, imtinâ ve muhal derecesinde müşkülâtlar bulunduğu gibi, herşey Zât-ı Vâhid-i Ehade verilse, nihayet derecede ucuzluk içinde gayet derecede kıymettar ve fevkalâde san’atlı ve çok mânidar ve gayet kuvvetli olur. Eğer şirk yolunda müteaddit esbaba ve tabiata havâle edilse, nihayet derece pahalılık içinde, gayet derecede ehemmiyetsiz, san’atsız, mânâsız, kuvvetsiz olur.

Çünkü, nasıl bir adam askerlik haysiyetiyle bir kumandan-ı âzama intisap ve istinat ettiğinden, hem bir ordu onun arkasında -lüzum olursa- tahşid edilebilir bir kuvve-i mâneviyeyi, hem o kumandanın ve ordunun kuvveti onun ihtiyat kuvveti olmasıyla, kuvvet-i şahsiyesinden binler defa ziyade maddî bir kudreti, hem o ehemmiyetli kuvvetinin menâbiini ve cephanesini ordu taşıdığı için kendisi taşımaya mecbur olmadığından fevkalâde işleri yapabilecek bir iktidarı kazandığından, o tek nefer, düşman olan bir müşiri esir ve bir şehri tehcir ve bir kal’ayı teshir edebilir. Ve eseri, harika ve kıymettar olur. Eğer askerliği terk edip kendi kendine kalsa, o harika kuvve-i mâneviyeyi ve o fevkalâde kudreti ve o mu’cizekâr iktidarı birden kaybederek, âdi bir başıbozuk gibi, kuvvet-i şahsiyesine göre cüz’î, kıymetsiz, ehemmiyetsiz işleri görebilir. Ve eseri de o nisbette küçülür.

Aynen öyle de, tevhid yolunda herşey Kadîr-i Zülcelâle intisap ve istinat ettiğinden, bir karınca bir Firavunu, bir sinek bir Nemrudu, bir mikrop bir cebbarı mağlûb ettikleri gibi, tırnak gibi bir çekirdek dağ gibi bir ağacı omuzunda taşıyarak o ağacın bütün âlât ve cihazatının menşei ve mahzeni bir destgâh olmakla beraber; herbir zerre dahi, yüz bin san’atlarda ve tarzlarda bulunan cisimleri ve suretleri teşkil etmek hizmetinde bulunmak olan hadsiz vazifeleri o intisap ve istinatla görebilir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdi : basit, sıradan
âlât : âletler, organlar
âzâ : organ
cebbar : zorba, zalim
cihazat : cihazlar, donanım
cisim : beden
cism-i zîhayat : canlı bedeni
cüz’î : az, küçük, ferdî
destgâh : tezgâh
ehemmiyetli : önemli
esbâb : sebepler
eşya : şeyler, varlıklar
fevkalâde : olağanüstü
gayet : son derece
haysiyet : itibar, şeref
ihtiyat gücü : savaş sırasında harekâtın gelişmesine etkide bulunmak için her an savaşa girebilecek biçimde hazır bulundurulan askerî birlik, yedek kuvvet
iktidar : güç, kuvvet
imtina ve muhal : imkânsız olma ve akla aykırı olma
intisap : bağlanma, mensup olma
istinat etmek : dayanmak
Kadîr-i Zülcelâl : kudreti herşeyi kuşatan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah
kıymettar : kıymetli, değerli
kudret : güç, iktidar
kumandan-ı âzam : en büyük kumandan
kuvve-i mâneviye : mânevî güç
kuvvet-i şahsiye : kişisel kuvvet, güç
mağlûb etmek : yenmek
mahzen : depo
mânidar : mânâlı, anlamlı
menâbi : kaynaklar
menşe : kaynak, kök
mu’cizekâr : mu’cizeli
müşir : mareşal
müşkülât : zorluklar, güçlükler
müteaddit : birçok, çeşitli
nefer : asker, er
nihayet derecede : son derecede
nisbet : oran, ölçü
şirk : Allah’a ortak koşma
tahşid etmek : yığınak yapmak
tehcir : yerinden, yurdundan çıkarma, sürgün etme
teshir etmek : emri altına almak
teşkil etmek : oluşturmak, meydana getirmek
tevhid : birleme; Allah’ı bir olarak bilme ve ilân etme
vücub ve lüzum : zorunluluk ve gereklilik
Zât-ı Vâhid-i Ehad : birliği herşeyi kapladığı gibi her bir şeyde de ayrı ayrı tecellîleri görülen Zât; Allah
zerre : atom
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...