Ve o küçücük memurların ve bu incecik askerlerin mazhar oldukları eserler gayet mükemmel ve san’atlı ve kıymettar olur. Çünkü, o eserleri yapan zât, Kadîr-i Zülcelâldir, onların ellerine vermiş, onları perde yapmış.

Eğer şirk yolunda esbâba havale edilse, karıncanın eseri karınca gibi ehemmiyetsiz; ve zerrenin san’atı, zerre kadar kıymeti kalmaz ve herşey mânen sukut ettiği gibi maddeten dahi o derece sukut edecekti ki, koca dünyayı beş parayla kimse almazdı.

Madem hakikat budur ve madem herşey nihayet derecede hem kıymettar, hem san’atlı, hem mânidar, hem kuvvetli görünüyor; gözümüzle görüyoruz. Elbette tevhid yolundan başka yol yoktur ve olamaz. Eğer olsa, bütün mevcudatı değiştirmek ve dünyayı ademe boşaltıp, yeniden ehemmiyetsiz muzahrafatla doldurmak lâzım gelecek, tâ ki şirke yol açılabilsin.

İşte, İmam-ı Ali’nin (r.a.) tabirince “Siracü’n-Nur” ve “Siracû’s-Sürc” olan Resâilü’n-Nur’da tevhide dair beyan ve izah edilen yüzler burhanlardan birtek burhanın icmalini işittin; ötekileri kıyas edebilirsin.

• • •

TEVHİDİN ÜÇÜNCÜ MUKTAZİSİ

Herşeyde, hususan zîhayat masnulardaki hilkat fevkalâde san’atkârane olmakla beraber, bir çekirdek bir meyvenin ve bir meyve bir ağacın ve bir ağaç bir nev’in ve bir nev’ bir kâinatın bir küçük nümunesi, bir misâl-i musağğarası, bir muhtasar fihristesi bir mücmel haritası, bir mânevî çekirdeği ve ilmî düsturlarla ve hikmet mizanlarıyla kâinattan süzülmüş, sağılmış, toplanmış birer câmi’ noktası ve mâyelik birer katresi olduğundan, onlardan birisini icad eden zât, herhalde bütün kâinatı icad eden aynı zâttır. Evet, bir kavun çekirdeğini halk eden Zât, bilbedahe kavunu halk edendir; ondan başkası olamaz ve olması muhal ve imkânsızdır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem : hiçlik, yokluk
beyan : açıklama, anlatım
bilbedâhe : ap açık bir şekilde
burhan : güçlü delil, sarsılmaz kanıt
câmi’ : pek çok özelliği üzerinde toplayan
düstur : kural, prensip
ehemmiyetsiz : önemsiz
esbab : sebepler
fevkalâde : olağanüstü
fihriste : içindekiler
gayet : son derece
hadsiz : sonsuz, sınırsız
hakikat : gerçek
halk etmek : yaratmak
hikmet : herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerine koyma bilimi
hilkat : yaratılış
hususan : özellikle
icad : var etme, yaratma
icmâl : özet
intisap : bağlanma, mensup olma
istinat : dayanma
izah etmek : açıklamak
Kadîr-i Zülcelâl : kudreti herşeyi kuşatan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah
kâinat : evren
katre : damla
kıymettar : kıymetli, değerli
mânidar : mânâlı, anlamlı
masnu : san’at eseri olarak yaratılan varlık
mâye : asıl, esas, maya
mazhar olmak : bir nimete erişmek, nail olmak
mevcudat : varlıklar
misal-i musağğar : küçültülmüş nümune, örnek
mizan : ölçü, terazi
muhal : imkânsız, akla aykırı
muhtasar : kısa, özet
muktazi : gerektirici sebep
muzahrafat : süprüntüler, atıklar
mücmel : kısa, özet
nev’ : tür, çeşit
nihayet derecede : son derecede
san’atkârâne : san’atlı bir biçimde
Siracû’s-Sürc : Lambaların Lambası; Risale-i Nur
Siracü’n-Nur : Nur Lambası; Risale-i Nur
sukut etmek : düşmek, alçalmak
suret : biçim, şekil
şirk : Allah’a ortak koşma
tabir : yorum, açıklama
teşkil etmek : oluşturmak, meydana getirmek
tevhid : birleme; Allah’ı bir olarak bilme ve ilân etme
zerre : atom
zîhayat : canlı, hayat sahibi
Yükleniyor...