Zerrat tarlasından tâ manzume-i şemsiyeye, tâ Samanyolu denilen kehkeşan dairesine ve bir hüceyre-i bedenden tâ zemin mahzenine, tâ kâinat heyet-i mecmuasına kadar aynı kanun, aynı rububiyet, aynı hikmetle beraber idare ve terbiye eden bir rububiyeti tasdik ve hissetmeyen, bilmeyen, görmeyen bir insan, elbette hadsiz bir azaba kendini müstehak eder ve merhamete liyakatini selb eder.

ÜÇÜNCÜ KELİME

1 اَلرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ dir. Bundaki hüccete gayet kısa bir işaret: Evet, kâinatta hadsiz rahmetin mevcudiyeti ve hakikatı, aynen güneşin ziyası gibi görünür. Ve ziyanın güneşe kat’î şehadeti misillü, bu geniş rahmet dahi, perde arkasında bir Rahmân-ı Rahîme şehadet eder. Evet, rahmetin bir ehemmiyetli kısmı rızıktır ki, Rahmân’a “Rezzâk” mânâsı verilir. Rızık ise, o derece zâhir bir tarzda bir Rezzâk-ı Rahîmi gösterir ki, zerre kadar şuuru bulunan, tasdike mecbur olur.

Meselâ, bütün zîhayatın, hususan âcizlerin ve bilhassa yavruların, bütün zeminde ve fezada ihtiyar ve iktidarlarının haricinde, gayet harika bir tarzda hiçten ve mütemasil çekirdeklerden ve su katrelerinden ve toprak habbeciklerinden yetiştiriyor. Hattâ ağacın başındaki yuvada kanatsız, zayıf kuşçuklara annelerini emirber nefer gibi gezdirir, rızıklarını getirttirir. Ve aç bir arslanı yavrusuna musahhar eder, elde ettiği bir eti yemeyip yavrusuna yedirir. Ve sair hayvanatın ve insanın yavrularına memeler musluğundan âb-ı kevser gibi hoş, mugaddî, sâfî, halis, beyaz sütleri kırmızı kan ve mülevves fışkı içinden bulaşmadan, bulandırmadan imdatlarına gönderir, validelerinin şefkatlerini yardımcı verir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “O Rahmândır; rahmeti bütün varlıkları kuşatır ve bütün yaratıklarının her türlü rızkını merhametle yetiştirir.” Fâtiha Sûresi, 1:3.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Beşinci Şuâ / Sonraki Risale: Birinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âb-ı kevser : Cennette bulunan Kevser ırmağının suyu
âciz : zayıf, güçsüz
bilhassa : özellikle
emirber nefer : emre hazır asker
feza : uzay, gökyüzü
fışkı : canlıların dışkısı
gayet : çok
habbecik : dane, tohumcuk
hadsiz : sonsuz, sınırsız
hakikat : gerçek ve doğru
halis : saf, temiz
heyet-i mecmua : birşeyin geneli, bütün ferdlerin hepsi
hikmet : fayda, gaye; Allah’ın herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratma sıfatı
hususan : bilhassa, özellikle
hüccet : delil, kanıt
hücre-i beden : beden hücresi
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kat’î : kesin olarak
katre : damla
liyakat : lâyık olma
mahzen : depo
manzume-i şemsiye : güneş sistemi
mevcudiyet : varlık
misillü : benzeri, gibi
mugaddî : gıdalı, besleyici
musahhar : boyun eğdirilmiş, emre verilmiş
mülevves : kirli, pis
müstehak : hak etmiş, lâyık
mütemasil : birbirine benzer
Rahmân : bütün yarattıklarını esirgeyip koruyan, şefkat eden ve rızıklandıran sonsuz rahmet sahibi Allah
Rahmân-ı Rahîm : rahmeti ve merhameti herbir varlıkta görünen ve bütün varlıkları da kaplayan Allah
rahmet : şefkat, merhamet
Rezzâk : bütün varlıkların rızıklarını bol bir şekilde tekrar tekrar veren ve ihtiyaçlarını karşılayan Allah
Rezzâk-ı Rahîm : herbir varlığa rızkını veren, onlara şefkat ve merhamet gösteren Allah
rızık : Allah’ın ihsan ettiği nimetler, yiyecekler
rububiyet : Rablık; herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
sâfî : katıksız, temiz
sair : diğer, başka
selb etme : ortadan kaldırma
şehadet : şahitlik, tanıklık
şuur : bilinç, anlayış
tasdik : doğrulama, onaylama
zâhir : açık, âşikar
zemin : yeryüzü
zerrat : zerreler, atomlar
zerre : atom, en küçük madde parçası
zîhayat : canlı, hayat sahibi
ziya : ışık
Yükleniyor...