Evet, Âdem (a.s.) zamanından beri, beşeriyette, iki cereyan-ı azîm birbiriyle çarpışarak gelmiş. Biri istikamet yolunu takiple nimet ve saadet-i dâreyne mazhar olan ehl-i nübüvvet ve salâhat ve iman, kâinatın hakikî güzelliğine ve intizam ve kemâline mutabık olarak istikamette hareket ettiklerinden, hem Kâinat Sahibinin lütuflarına, hem iki cihanın saadetine mazhar olup, beşeri melekler derecelerine, belki fevkine terakki ettirmeye vesile olarak dünyada iman hakikatleriyle mânevî bir cennet, âhirette bir saadet kazanıp ve kazandırmışlar.

İkinci cereyan, istikameti bırakıp ifrat ve tefritle aklı bir vesile-i azap ve elemler toplayıcı bir âlete çevirmesinden, insaniyeti en bedbaht bir hayvaniyetten aşağı düşürüp dünyada zulümlerine mukàbil gazab-ı İlâhî ve musibet tokatlarını yemekle beraber, dalâleti cihetinden, akıl alâkadarlığıyla kâinatı bir hüzüngâh ve matemhâne-i umumiye ve zevâlde yuvarlanan zîhayatlar için bir mezbaha, selhhane ve gayet çirkin ve karışık görüp ruhu, vicdanı dünyada bir mânevî cehennemde olup, âhirette daimî bir azap çekmeye kendini müstahak eder. İşte, Fâtiha-i Şerifenin âhirinde;

1 اَلَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ الضَّاۤلِّينَ âyeti, bu iki cereyan-ı azîmi ders veriyor. Ve Risale-i Nur’daki bütün muvazenelerin menbaı ve esası ve üstadı bu âyettir. Madem yüzer muvazenelerle Nurlar bu âyeti tefsir etmişler; biz dahi izahını ona havale ederek, bu kısa işarete iktifa ederiz.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tâbi olan sâlih kullarının yoluna ilet—gazabına uğrayanların ve sapıtmış olanların yoluna değil.” Fâtiha Sûresi, 1:7.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Beşinci Şuâ / Sonraki Risale: Birinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki hayat
âhirinde : sonunda
alâkadar : alâkalı, ilgili
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
âyet : Kur’ân’ın her bir cümlesi
azap : acı, sıkıntı, ceza
bedbaht : kötü bahtlı, talihsiz
beşer : insan
beşeriyet : insanlık
bilhassa : özellikle
cemaat-i azîme : büyük topluluk
cereyan : akım, hareket
cereyan-ı azîm : büyük akım
cihan : dünya
cihet : yön, taraf
daimî : devamlı, sürekli
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
ehl-i nübüvvet ve salâhat : peygamberler ve takva sahibi sâlih kimseler
elem : acı, keder, sıkıntı
Fatiha-i Şerife : Kur’ân’ın ilk sûresi olan Fatiha Sûresi
fevkine : üstüne
gazab-ı İlâhî : Allah’ın gazabı, kahrı
hayvaniyet : hayvanlık
hüzüngâh : hüzün yeri
ifrat : aşırılık
iktifa : yetinme
intizam : düzen, tertip
istikamet : doğruluk
izah : açıklama
Kâinatın Sahibi : evrenin ve herşeyin yaratıcısı ve sahibi Allah
kemâl : kusursuzluk, mükemmellik
lütuf : iyilik, ihsan
matemhane-i umumiye : genel yas evi
mazhar : erişme, nail olma
menba : kaynak
mezbaha : hayvan kesim yeri
mukàbil : karşılık
musibet : belâ, felaket, sıkıntı
mutabık : uygun
muvazene : denge; doğru ile yanlışı karşılaştırma
müstehak : hak etmiş, lâyık
saadet : mutluluk
saadet-i dâreyn : dünya ve âhiret mutluluğu
selhhâne : hayvanların derilerinin yüzüldüğü yer
tefrit : tersine aşırılık, normalden aşağı olma
tefsir : açıklama, yorum
terakki ettirme : ilerletme, yükseltme
üstad : hoca, öğretmen
vesile : sebep
vesile-i azap : eziyete sebep olan
zevâl : yokluk, kaybolma
zîhayat : canlı, hayat sahibi
Yükleniyor...