Beşinci ve altıncı delil: وَاْلاَقْضِيَّةُ الْمُنْتَظَمَةُ. وَاْلاَقْدَارُ الْمُثْمِرَةُ’dir. Yani, herşeyin, hususan nebatat ve eşcar ve hayvanat ve insanların şekilleri ve miktarları, ilm-i ezelînin iki nev’i olan kaza ve kaderin düsturlarıyla san’atkârâne biçilmiş ve herbirinin kàmetine göre tam münasip dikilmiş, mükemmel giydirilmiş, gayet muntazam birer hikmetli şekil verilmiş. Onlar, herbiri ve beraber, bir nihayetsiz ilme delâlet ve bir Sâni-i Alîme, adetlerince şehadet ederler demektir.

Evet, meselâ nümune olarak, hadsiz misâllerinden yalnız tek bir ağaç ve bir ferd-i insana bakıyoruz, görüyoruz ki: Bu meyveli ağaç, o çok cihazatlı insan, hiçbir ressam tam taklidini yapamayacak derecede zâhiri ve bâtını, dış ve içi öyle bir gaybî pergârla ve ince bir ilmin kalemiyle hudutları çizilmiş ve tam intizamla her âzâsına münasip suret verilmiş ki, meyve ve neticelerine ve vazife-i fıtratlarına yetişsin. Bu ise nihayetsiz bir ilimle olabilmesi cihetiyle, herşeyin herşeyle münasebetini bilip ve nazara alan ve bu ağaç ve bu insanın bütün emsallerini ve nevilerini ilm-i ezelîsinin kaza ve kader pergâr ve kalemiyle dış ve iç miktarlarını ve suretlerini hakîmâne yapılmasını bilerek işleyen bir Sâni-i Musavvir, bir Alîm-i Mukaddirin hadsiz ilmine ve vücub-u vücuduna nebatat ve hayvanat adedince şehadet ederler demektir.

Yedinci, sekizinci delil: وَاْلاٰجَالُ الْمُعَيَّنَةُ وَاْلاَرْزَاقُ الْمُقَنَّنَةُ’dir. Yani, ehemmiyetli bir hikmet için, zâhir nazarda müphem ve gayr-ı muayyen tevehhüm edilen eceller ve rızıklar, ipham perdesi altında kaza ve kader-i ezelînin defterinde mukadderat-ı hayatiye sahifesinde her zîhayatın eceli mukadder ve muayyendir, tekaddüm, teahhur etmez.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Beşinci Şuâ / Sonraki Risale: Birinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Alîm-i Mukaddir : her şeyi hakkıyla bilen ve sonsuz ilmiyle ezelden ebede her şeyi yaratılmadan önce takdir edip plânlayan Allah
âzâ : uzuvlar, organlar
batınî : iç, görünmeyen
cihazat : cihazlar, âletler
cihet : yön, taraf
delâlet : delil olma, işaret etme
düstur : kural, prensip
ecel : ölüm
emsal : benzer
ferd-i insan : kişi, birey
gaybî : gayb âlemine ait, görünmeyen
gayr-ı muayyen : belirlenmemiş, belirsiz
hadsiz : sonsuz, sınırsız
hakîmâne : hikmetle bir şekilde
hayvanat : hayvanlar
hikmet : fayda, gaye; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratılması
hudut : sınır
ilm-i ezelî : Allah’ın herşeyi ve bütün zamanları kuşatan sonsuz ilmi
intizam : düzen, tertip
ipham : gizli, belirsiz olma
kader : Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce bilmesi, takdir etmesi, planlaması
kamet : boy, endam
kaza ve kader-i ezelî : Allah’ın ezelî ilmi ile kâinatta olmuş ve olacak herşeyi bilip takdir etmesi ve takdir olunan şeylerin zamanı gelince yaratılması
kaza : olacağı Allah tarafından bilinen ve takdir olunan şeylerin zamanı gelince yaratılması
misâl : örnek
muayyen : belirlenmiş
mukadder : takdir olunmuş
mukadderât-ı hayatiye : kader kalemiyle yazılmış hayat programı
muntazam : düzenli
münasebet : bağlantı, ilişki
müphem : belirsiz
nazar : bakış
nebâtât : bitkiler
nev’i : çeşit, tür
nihayetsiz : sonsuz
nümune : örnek
pergâr : pergel, daire çizmeye yarayan âlet
rızık : Allah’ın ihsan ettiği nimetler, yiyecekler
san’atkârâne : san’atlı bir biçimde
Sâni-i Alîm : sonsuz ilim sahibi olan ve herşeyi san’atla yaratan Allah
Sâni-i Musavvir : herşeyi istediği surette, mükemmel ve sanatlı bir şekilde yapan Allah
suret : biçim, şekil
şehadet : şahitlik, tanıklık
tahsis : ait kılma, ayırma
tayin : belirleme, belirli kılma
teahhur : sonraya kalmak, gecikmek
tekaddüm : öne geçmek
tevehhüm : olmayan şeyi varmış gibi düşünme, sanma, zannetme
vazife-i fıtrat : yaratılış görevi
vücub-u vücud : Allah’ın varlığının zorunlu oluşu, var olmak için bir sebebe muhtaç olmaması
zahir : dış, görünüş
zîhayat : canlı, hayat sahibi
zîruh : ruh sahibi
Yükleniyor...