Eğer o intisap kesilse, o büyük kuvvet gider, kendi bileğindeki cüz’î kuvvetiyle ve belindeki az cephane ve fişekleri miktarınca iş görebilir. Yoksa, intisap kuvvetine dayanan mezkûr askerin gördüğü bütün işler ondan istenilse, bileğinde bir ordu kuvveti ve belinde padişahın cephaneler ambarı bulunmak gerektir.

Aynen öyle de, Sultan-ı Ezel ve Ebed, Sâni-i Kadîr, vâhidiyet-i saltanat ve hâkimiyet-i mutlaka cihetiyle, kâinatı bir şehir kolaylığında ve bir baharı bir bahçe suhuletinde ve haşirde bütün ölmüşleri ihyâ etmek, o bahçe ağaçlarının yaprak, çiçek meyvelerini, gelen baharda yaratmak kolaylığında yapar. Ve kolayca bir sineği koca kartal kuşu sisteminde yaratır. Ve suhuletle bir insanı bir küçük kâinat hükmüne getirir. Eğer esbaba verilse, bir mikrop bin gergedan, bir meyve bir büyük ağaç kadar müşkülâtlı olur. Ve belki zîhayatın bedeninde acip vazifeleri gören herbir zerreye herşeyi görecek bir göz ve herşeyi bilecek bir ilim verilmek lâzımdır ki, o ince ve mükemmel vazife-i hayatiyeyi yapabilsin.

Hem vahdette yüsr ve suhulet ve kolaylık o dereceye gelir. Nasıl ki, bir ordu teçhizatı bir tek elden, birtek fabrikadan gelmesiyle, birtek neferin teçhizat-ı askeriyesi gibi kolaylaşır. Eğer ayrı ayrı eller karışsa ve muhtelif cihazat herbiri başka fabrikadan alınsa, o vakit birtek nefer teçhizatı, kemiyet noktasında bin müşkülâtla tedarik edilebilir, müteaddit âmir ve zâbitler karıştığı cihetiyle bin nefer kadar suûbet peydâ eder. Hem bin neferin idaresi ve kumandanlığı birtek zâbite verilse, bir cihette bir nefer kadar kolay olur, eğer on zâbite veya neferlere bırakılsa, pek karışık ve müşkül düşer. Aynen öyle de, herşey Vâhid-i Ehade verilse, birtek şey gibi kolay olur. Eğer esbaba isnad edilse, birtek zîhayat, zemin kadar müşkül, belki imkânsız olur. Demek vahdette kolaylık, vücub ve lüzum derecesine gelir. Ve kesretli eller karışmakta suûbet, imkânsızlık derecesine düşer.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Beşinci Şuâ / Sonraki Risale: Birinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : acaip, tuhaf
Âmir : emreden, yöneten; bütün yarattıklarını emriyle mükemmel bir şekilde idare eden Allah
cihazat : cihazlar, âletler
cihet : yön, taraf
esbab : sebepler
hâkimiyet-i mutlaka : sınırsız ve tam bir egemenlik
harekât : hareketler
haşir : öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
ihyâ etmek : diriltmek, hayat vermek
intisap : bağlanma, mensup olma
isnad : dayandırma
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kemiyet : çokluk
kesret : çokluk
Kumandan-ı Âzam : en büyük kumandan, Allah
mezkûr : anılan, sözü geçen
muhtelif : çeşitli, değişik
Müdebbir : idare eden, yöneten ve ilmiyle herşeyin sonunu görüp, ona göre hikmetle iş yapan Allah
müşkül : zorluk, engel
müşkülât : zorluklar
müteaddit : bir çok, çeşitli
nefer : asker
peydâ etme : meydana ve açığa çıkma
Sâni-i Kadîr : sonsuz güç ve kudret sahibi ve herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah
suhulet : kolaylık
Sultan-ı Ezel ve Ebed : hüküm ve egemenliği ezelden ebede devam eden Sultan, Allah
suûbet : zorluk, güçlük
tahavvülât : başkalaşmalar
tebeddülât : değişiklikler
teçhizat : cihazlandırma, donanım
teçhizat-ı askeriye : askerliğe ait donanımlar
tedarik : elde etme
vahdet : birlik
Vâhid-i Ehad : birliği herşeyi kapladığı gibi; herbir şeyde de ayrı ayrı görülen Allah
vâhidiyet-i saltanat : saltanatın birliği; saltanatın tek bir zâta ait olması
vazife-i hayatiye : hayat vazifesi, görevi
vücub : Allah’ın varlığının zorunlu oluşu
yüsr : kolaylık
zâbit : subay
zemin : yer, dünya
zerre : atom, en küçük madde parçası
zîhayat : canlı, hayat sahibi
Yükleniyor...