Risale-i Nur Mektubat’ında denildiği gibi, eğer gece-gündüzdeki tebeddülâtı ve yıldızların harekâtı ve senedeki güz, kış, bahar, yaz gibi mevsimlerin tahavvülâtı birtek Müdebbire ve Âmire bırakılsa; o Kumandan-ı Âzam, bir neferi olan küre-i arza emreder ki: “Kalk, dön, gez.” O da, o iltifat ve emrin neş’e ve sevincinden meczup Mevlevî gibi iki hareketiyle yevmî ve senevî tahavvülâta ve yıldızların zâhirî ve hayalî hareketlerine gayet kolayca bir vesile olup vahdetteki tam suhulet ve gayet kolaylığı gösterir. Eğer o tek Âmire değil, belki esbaba ve yıldızların keyiflerine bırakılsa ve arza “Sen dur, gezme” denilse, o halde, arzdan binler derece büyük binler yıldızlar ve güneşler, her gece ve her sene milyonlar ve milyarlar senelik mesafeleri kesmek ve gezmekle mevsimler ve gece gündüz gibi o vaziyet-i arziye ve semaviye husul bulabilir ve imkânsızlık ve muhaliyet derecesinde müşkül ve suûbetli düşer...

Üçüncü Basamaktaki وَتَجَلِّى اْلاَحَدِيَّةِ kelimesi, pek büyük ve çok ince ve derin ve gayet geniş bir hakikate işaret eder. Onun izah ve ispatını Risale-i Nur’a havale edip, gayet kısa bir temsil ile birtek nüktesini beyan edeceğiz.

Evet, nasıl ki güneş, ziyasıyla umum zemini ışıklandırıp vâhidiyete bir misal olduğu gibi, âyine gibi mukàbilindeki her şeffaf şeyde timsali ve aksi ve yedi renkli ziyasıyla ve zâtının suretiyle bulunup ehadiyete dahi bir misal teşkil eder. Eğer güneşin ilmi ve kudreti ve ihtiyarı olsaydı ve cam parçalarının ve içinde güneşçikler görünen katrelerin ve kabarcıkların kàbiliyetleri bulunsaydı, irade-i İlâhiyenin kanunuyla herbirisinde ve yanında timsaliyle ve sıfatlarıyla tam bir güneş bulunup, sair yerlerde bulunması onun tasarrufatına hiç noksan vermeyerek kudret-i Rabbâniyenin emriyle, tesiriyle, hükmüyle pek büyük zuhurata sebep olarak, ehadiyetteki fevkalâde kolaylık ve suhuleti gösterir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Beşinci Şuâ / Sonraki Risale: Birinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Âmir : emreden, yöneten; bütün yarattıklarını emriyle mükemmel bir şekilde idare eden Allah
arz : dünya
beyan : açıklama
cihet : yön, taraf
ehadiyet : Allah’ın birliğinin herbir varlıkta ayrı ayrı tecellî etmesi
esbab : sebepler
fevkalâde : olağanüstü
gayet : çok
husul : meydana gelme
hususan : bilhassa, özellikle
icad : var etme, yaratma
ihata : kapsama, kuşatma
iltifat : gönül okşayıcı güzel söz
irade-i İlâhiye : Allah’ın iradesi, dilemesi
izah : açıklama
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
katre : damla
kudret : güç ve iktidar
kudret-i Rabbâniye : herşeyi terbiye ve idare eden Allah’ın sonsuz kudreti
küre-i arz : yerküre
meczup : cezbeye kapılmış, kendinden geçmiş
misal : örnek
mu’cizât : mu’cizeler, bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şeyler
muhaliyet : imkansızlık
mukàbilinde : karşılığında
müşkül : zor
nâzır : gören, gözlemci
neş’e : sevinç
nükte : ince anlamlı söz
sair : diğer, başka
Sâni-i Zülcelâl : herşeyi san’atlı bir şekilde yapan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah
senevî : yıllık
suhulet : kolaylık
suret : biçim, şekil
suûbet : zorluk, güçlük
tahavvülât : başkalaşmalar
tasarrufat : dilediği gibi kullanma ve idare etme
tecellî : belirme, görünme
temsil : analoji; kıyaslama tarzında benzetme
timsal : görüntü, yansıma
umum : bütün
vahdet : birlik, teklik
vâhidiyet : Allah’ın bütün varlıkları kaplayan birlik tecellisi
vaziyet-i arziye ve semaviye : dünyaya ve gökyüzüne ait durum, hâl
yevmî : günlük
zahirî : açık, görünürde
zemin : yer, dünya
zîhayat : canlı, hayat sahibi
ziya : ışık
zuhurât : görünümler, meydana çıkmalar
Yükleniyor...