2 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ1 بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Aziz, sıddık, sarsılmaz, sebatkâr, fedakâr, vefadar kardeşlerim; Bilirsiniz ki, Ankara ehl-i vukufu Risale-i Nur’a ait kerametleri ve işaret-i gaybiyeleri inkâr edememişler. Yalnız, yanlış olarak o kerametlerde beni hissedar zannedip itiraz ederek, “Böyle şeyler kitapta yazılmamalıydı; keramet izhar edilmez” diye hafif bir tenkide mukàbil, müdafaatımda onlara cevaben demiştim ki: Onlar bana ait değil ve o kerametlere sahip olmak benim haddim değil. Belki Kur’ân’ın mu’cize-i mâneviyesinin tereşşuhatı ve lem’alarıdır ki, hakikî bir tefsiri olan Risale-i Nur’da kerametler şeklini alarak, şakirtlerinin kuvve-i mâneviyelerini takviye etmek için, ikramât-ı İlâhiye nev’indendir. İkram ise, izharı bir şükürdür, câizdir. Hem makbuldür. Şimdi ehemmiyetli bir sebebe binaen cevabı bir parça izah edeceğim. Ve, “Niçin izhar ediyorum? Ve niçin bu noktada bu kadar tahşidat yapıyorum? Ve niçin birkaç aydır bu mevzuda çok ileri gidiyorum; ekser mektuplar o keramete bakıyor?” diye sual edildi.

Elcevap: Risale-i Nur’un hizmet-i imaniyesinde bu zamanda binler tahribatçılara mukàbil yüz binler tamiratçı lâzım gelirken, hem benimle lâakal yüzer kâtip ve yardımcı bulunmak ihtiyaç varken, değil çekinmek ve temas etmemek, belki millet ve ehl-i idare takdirle ve teşvikle yardım ve temas etmek zarurî iken ve o hizmet-i imaniye hayat-ı bâkiyeye baktığı için hayat-ı fâniyenin meşgalelerine ve faidelerine tercih etmek ehl-i imana vâcip iken, kendimi misal alarak derim ki: Beni herşeyden ve temastan ve yardımcılardan men etmekle beraber aleyhimizde olanlar bütün kuvvetleriyle arkadaşlarımın kuvve-i mâneviyelerini kırmak ve benden ve Risale-i Nur’dan soğutmak ve benim gibi ihtiyar, hasta, zayıf, garip, kimsesiz bîçareye, binler adamın göreceği vazifeyi başına yüklemek ve bu tecrit ve tazyiklerde maddî bir hastalık nev’inde insanlar ile temas ve ihtilâttan çekilmeye mecbur olmak,..

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2 : “Kâinatta hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Beşinci Şuâ / Sonraki Risale: Birinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

beyan : açıklama
bîçare : çaresiz, zavallı
binaen : -dayanarak
câiz : sakıncasız
cihet : yön, taraf
ehl-i idare : idareciler, yöneticiler
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler
ekser : çoğunluk
hakikî : asıl, gerçek
hayat-ı bâkiye : devamlı ve kalıcı olan âhiret hayatı
hayat-ı fâniye : geçici dünya hayatı
hissedar : pay sahibi
hizmet-i imâniye : iman hizmeti
ihtilât : karışıklık
ihtiyar : irade, dileme, tercih
ikram : bağış, iyilik
ikramât-ı İlâhiye : Allah tarafından gelen ikramlar, ihsan ve lütuflar
inkâr : inanmama, kabul etmeme
işaret-i gaybiye : geleceğe veya bilinmeyen bir olaya önceden yapılan işaret
izah : açıklama
izhar : gösterme, açığa çıkarma
kâtip : yazan, yazıcı
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak sevgili kullarında görünen olağanüstü haller
kuvve-i mâneviye : mânevi güç, moral
lâakal : en az
lem’a : parıltı
makbul : kabul gören, geçerli
medar : dayanak, sebep, vesile
men etme : yasaklama, engel olma
meşgale : meşguliyet, uğraş
mevzu : konu
mu’cize-i mâneviye : mânâ mu’cizesi
mukàbil : karşılık
müdafaat : savunmalar
nev’ : çeşit, tür
şakirt : öğrenci, talebe
tahribatçı : yıkıp, bozan
tahşidat : öneminden dolayı bir şeyin üzerinde fazla durma
takdir : beğendiğini dile getirme
takviye : güçlendirme, destekleme
tazyik : baskı
tecrit : soyutlama, ayırma
tefsir : açıklama, yorum
tenkid : eleştiri
tereşşuhat : sızıntılar, damlalar
tesir : etki
teşvik : şevklendirme, cesaretlendirme
vâcip : zorunlu
zarurî : zorunlu, gerekli
Yükleniyor...