Hem nasıl iman-ı billâh âhiretsiz olmaz; öyle de, Onuncu Sözde kısa işaretlerle beyan edildiği gibi, hiçbir cihette mümkün müdür ve hiç akıl kabul eder mi ki, ulûhiyet ve mâbudiyetin tezahürü için bu kâinatı öyle bir mücessem kitab-ı Samedânî ki, her sahifesi bir kitap kadar ve her satırı bir sahife kadar mânâları ifade eder ve öyle cismânî bir Kur’ân-ı Sübhânî ki, herbir âyet-i tekvîniyesi ve herbir kelimesi, hattâ herbir noktası, herbir harfi birer mu’cize hükmündedir ve öyle muhteşem ve içi hadsiz âyâtla ve mânidar nakışlarla tezyin edilmiş bir mescid-i Rahmânîdir ki, herbir köşesinde bir tâife, bir nevi ibadet-i fıtriye ile iştigal eder bir şekilde halk eden bir Allah, bir Mâbud-u bil’Hak, o kitab-ı kebîrin mânâlarını ders verecek üstadları ve o Kur’ân-ı Samedânînin âyetlerini tefsir edecek müfessirleri elçi olarak göndermesin ve o mescid-i ekberde hadsiz tarzlarda ibadet edenlere imamları tayin etmesin ve o üstadlara ve müfessirlere ve imamlara fermanları vermesin? Hâşâ, yüz bin hâşâ!

Hem cemâl-i rahmetini ve hüsn-ü şefkatini ve kemâl-i rububiyetini zîşuurlara göstermek ve onları şükre ve hamde sevk etmek için bu kâinatı öyle bir ziyafetgâh ve bir teşhirgâh ve öyle bir seyrangâh ki, hadsiz çeşit çeşit, leziz nimetler ve gayet antika, hadsiz harika san’atlar içinde dizilmiş bir tarzda halk eden bir Sâni-i Rahîm ve Kerîm, hiç mümkün müdür ve hiç akıl kabul eder mi ki, o ziyafetgâhtaki zîşuur mahlûklarla konuşmasın ve onlara o nimetlere mukàbil elçileri vasıtasıyla vazife-i teşekküriyeyi ve tezahür-ü rahmetine ve sevdirmesine karşı vazife-i ubudiyeti bildirmesin. Hâşâ, binler hâşâ!
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Sekizinci Mes'elenin bir Hülâsası / Sonraki Risale: Onuncu Mes'ele
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âyât : âyetler, deliller
âyât-ı tekvîniye : yaratılışa ait deliller, bütün varlıklar
beyan etmek : açıklamak
cemâl-i rahmet : rahmetin güzelliği
cihet : şekil, yön
cismanî : maddi yapısı olan
delâlet : işaret etme, delil olma
ferman : buyruk, emir
gayet : son derece
hadsiz : sayısız, sınırsız
halk etmek : yaratmak
hamd : övgü ve şükür
hâşâ : asla, kesinlikle öyle değil
hüsn-ü şefkat : şefkatin güzelliği
ibadet-i fıtriye : yaratılıştan gelen ibadet
iman-ı billâh : Allah’a iman
iştigal etmek : meşgul olmak, ilgilenmek
kâinat : evren, yaratılan herşey
kemâl-i rubûbiyet : Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesinin, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının mükemmelliği
Kerîm : sonsuz cömertlik ve ikram sahibi Allah
kitab-ı kebir : büyük kitap, kâinat
kitab-ı Samedânî : herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ın kitabı, kâinat
Kur’ân-ı Samedânî : herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ın Kur’ân’ı, kâinat kitabı
Kur’ân-ı Sübhânî : her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın Kur’ân’ı, kâinat kitabı
leziz : lezzetli
mâbudiyet : ibadet edilmeye lâyık olma
Mâbûd-u Bilhak : hakkıyla ibadete lâyık olan Allah
mahlûk : yaratık
mânidar : anlamlı
mescid-i ekber : en büyük mescid
mescid-i Rahmânî : çok merhametli olan Allah’ın yarattığı mescid
mu’cize : benzerini yapma noktasında başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey
mukàbil : karşılık
mücessem : cisimleşmiş, maddi yapısı olan
müfessir : açıklayan, yorumlayan kimse
nevi : tür
Sâni : herşeyi mükemmel bir san’atla yaratan Allah
Sâni-i Rahîm : özel şefkat ve merhamet tecellîsi olan, herşeyi san’atla yaratan Allah
seyrangâh : gezinti yeri
tahsin : beğenme, güzelliğini ilân etme
tâife : topluluk, grup
tefsir etmek : açıklamak, yorumlamak
teşhirgâh : sergi yeri
tezahür : belirme, görünme
tezahür-ü rahmet : rahmet belirmesi, görünmesi
tezyin etmek : süslemek
ulûhiyet : ilâhlık
vazife-i teşekküriye : teşekkür vazifesi, şükür görevi
vazife-i ubudiyet : ibadet vazifesi, kulluk görevi
zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
ziyafetgâh : ziyafet yeri
Yükleniyor...