Hem hiçbir cihette imkânı var mı ki, bu kâinatı öyle bir kitap tarzında yazar ki, herbir ağacın bütün tarihçe-i hayatını bütün çekirdeklerinde kaydeden ve herbir otun ve çiçeğin bütün vazife-i hayatiyesini bütün tohumlarında yazan ve herbir zîşuurun bütün sergüzeşte-i hayatiyesini hardal gibi küçük kuvve-i hafızasında gayet mükemmel yazdıran ve bütün mülkünde ve devâir-i saltanatında her ameli ve her hâdiseyi müteaddit fotoğraflarla alarak muhafaza eden ve rububiyetin en ehemmiyetli bir esası olan adalet, hikmet ve rahmetinin tecellîleri ve tahakkukları için koca Cennet ve Cehennemi ve sırat ve mizan-ı ekberi yaratan bir Hâkim-i Hakîm ve bir Alîm-i Rahîm, insanların kâinatı alâkadar eden amellerini yazdırmasın ve mücâzât ve mükâfat için fiillerini kaydettirmesin ve seyyiat ve hasenatlarını kaderin levhalarında yazmasın? Hâşâ, kaderin Levh-i Mahfuzunda yazılan harfleri adedince hâşâ!

Demek, iman-ı billâh hakikatı, hüccetleriyle hem melâikeye iman, hem kadere iman hakikatlerini dahi kat’î ispat eder. Güneş gündüzü ve gündüz güneşi gösterdiği gibi, imanın rükünleri birbirini ispat ederler.
• • •

İKİNCİ NOKTA

Başta Kur’ân, bütün semâvî kitaplar ve suhuflar ve başta Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm olarak, bütün peygamberler (aleyhimüsselâm), bütün dâvâları beş altı esas üzerine dönüyorlar, mütemadiyen o esasları ders vermeye ve ispat etmeye çalışıyorlar. Onların peygamberliklerine ve doğruluklarına şehadet eden bütün hüccetler ve deliller, o esaslara bakıyorlar. Onların hakkaniyetlerine kuvvet veriyorlar. O esaslar ise, iman-ı billâh ve iman-ı bil’âhiret ve sâir rükünlere imandır.

Demek imanın altı rüknü birbirlerinden ayrılmaları mümkün değildir. Herbirisi umumunu ispat eder, ister, iktiza eder. O altı, öyle bir küll ve küllîdir ki, tecezzî kabul etmez ve inkısamı imkân hâricindedir. Nasıl ki, kökü göklerde tûbâ ağacı gibi, herbir dalı, herbir meyvesi, herbir yaprağı, o koca ağacın küllî, tükenmez hayatına dayanıyor. O kuvvetli ve güneş gibi zâhir o hayatı inkâr edemeyen, birtek muttasıl yaprağın hayatını inkâr edemez. Eğer etse, o ağaç, dalları ve meyveleri ve yaprakları sayısınca o münkiri tekzip edecek, susturacak. Öyle de, iman, altı rükünleriyle aynı vaziyettedir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Sekizinci Mes'elenin bir Hülâsası / Sonraki Risale: Onuncu Mes'ele
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâkadar : alâkalı, ilgili
Aleyhimüsselâm : Allah’ın selâmı onların üzerine olsun
aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
Alîm-i Rahîm : herşeyi hakkıyla bilen ve rahmetinin çok özel tecellîleri olan sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah
amel : davranış, iş
beyan etmek : açıklamak
dehşetli : korkunç, ürkütücü
erkân-ı imaniye : imanın esasları, şartları
hakikat : doğru, gerçek
Hâkim-i Hakîm : herşeyi hikmetle yapan ve herşeyi hükmü altında tutan Allah
hakkaniyet : doğruluk, gerçekçilik
hasenat : iyilikler, güzellikler
hâşâ : asla, kesinlikle öyle değil
hüccet : delil
iktiza etmek : gerektirmek
iman-ı bil’âhiret : âhirete iman
iman-ı billâh : Allah’a iman
inkısam : bölünme, kısımlara ayrılma
kader : Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce bilmesi, takdir etmesi, plânlaması
kâinat : evren, yaratılan herşey
küll : bütün
küllî : büyük, kapsamlı, tür
Levh-i Mahfuz : herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı kader levhası, Allah’ın ilminin bir adı
makam : konu, konum
melâike : melekler
mizan-ı ekber : mahşer günü amellerin ölçüleceği büyük terazi
muttasıl : yapışık, bitişik
mücâzât : cezalar
mükâfat : ödül
münkir : inkâr eden, inançsız
mütemadiyen : sürekli olarak
nükte : ince anlam
rükün : esas, şart
sâir : diğer, başka
semâvî : Allah tarafından olan, İlâhî
seyyiat : kötülükler, günahlar
sırat : Cennete gidebilmek için herkesin üzerinden geçmesi gereken Cehennem üzerinde kurulmuş köprü
suhuf : bâzı peygamberlere gelen sahife hâlindeki kitaplar
şehadet etmek : şahitlik, tanıklık etmek
tahakkuk : gerçekleşme
tecezzî : bölünme, parçalanma
tekzip etmek : yalanlamak
umum : bütün
zâhir : açık, görünen
Yükleniyor...