Hem meselâ 1 مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ cümlesi (şedde sayılmaz) bin üç yüz altmış bir (1361) ederek bu emsalsiz harbin merhametsiz ve zâlimâne tahribatına Rûmî ve Hicrî tarihiyle parmak bastığı gibi, aynı zamanda bütün kuvvetleriyle Kur’ân’ın hizmetine çalışan Nur şakirtlerinin geniş bir imha plânından ve elîm ve dehşetli bir belâdan ve Denizli hapsinden kurtulmalarına tevafukla, bir mânâ-yı remzî ile onlara da bakar, “Halkın şerrinden kendinizi koruyunuz” gizli bir îmâ ile der.

Hem meselâ 2 اَلنَّفَّاثَاتِ فِى الْعُقَدِ cümlesi (şeddeler sayılmaz) bin üç yüz yirmi sekiz (1328), eğer şeddedeki ل sayılsa, bin üç yüz elli sekiz (1358) adediyle bu umumî harpleri yapan ecnebî gaddarların, hırs ve hasetle bizdeki Hürriyet inkılâbının Kur’ân lehindeki neticelerini bozmak fikriyle tebeddül-ü saltanat ve Balkan ve İtalyan harpleri ve Birinci Harb-i Umumînin patlamasıyla maddî ve mânevî şerlerini, siyasî diplomatların, radyo diliyle herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle ve mukadderat-ı beşerin düğme ve ukdelerine gizli plânlarını telkin etmeleriyle bin senelik medeniyet terakkiyatını vahşiyâne mahveden şerlerin vücuda gelmeye hazırlanmaları tarihine tevâfuk ederek اَلنَّفَّاثَاتِ فِى الْعُقَدِ ’in tam mânasına tetâbuk eder.

Hem meselâ 3 وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ cümlesi (şedde ve tenvin sayılmaz) yine bin üç yüz kırk yedi (1347) edip, aynı tarihte, ecnebî muahedelerin icbarıyla bu vatanda ehemmiyetli sarsıntılar ve felsefenin tahakkümüyle bu dindar millette ehemmiyetli tahavvüller vücuda gelmesine ve aynı tarihte, devletlerde İkinci Harb-i Umumîyi ihzar eden dehşetli hasetler ve rekabetlerin çarpışmaları tarihine bu mânâ-yı işârî ile tam tamına tevafuku ve mânen tetabuku, elbette bu kudsî sûrenin bir lem’a-i i’câz-ı gaybîsidir.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Yarattığı şeylerin şerrinden...” Felâk Sûresi, 113:2.
2 : “Düğümlere üfleyen büyücüler...” Felak Sûresi, 113:4.
3 : “Haset ettiğinde hasetçinin şerrinden...” Felâk Sûresi, 113:5.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

akîm : neticesiz, sonuçsuz
dehşetli : korkunç, ürkütücü
diplomat : memleket ve millet meseleleri hakkında siyasî söz sahibi
ecnebî : yabancı
elîm : acıklı, üzücü
emsalsiz : benzersiz
haset : kıskançlık
hizmetkâr : hizmetçi
iltica etmek : sığınmak
iltifat : önem ve değer vererek, lütufla hitap ve muamele etme
îmâ etmek : işaret etmek
inkılâb : değişim, dönüşüm
istiâze etmek : Allah’a sığınmak
mahvetmek : yok etmek
mânâ-yı remz : işaret mânâsı
mânen : mânevî olarak
mukadderat-ı beşer : insanlığın geleceği, kaderi; Allah tarafından takdir olunmuş işler, başa gelecek olaylar
Rab : herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
remiz : işaret
remzen : işareten
şâkir : şükreden
şakirt : öğrenci
şedde : Arapça’da bir harfin üzerine konan ve o harfi iki kez okutan işaret
şer : kötülük, fenalık
tahribat : tahripler, yıkıp bozmalar
tebeddül-ü saltanat : saltanatın el değişmesi
telkin etmek : fikir aşılamak, fikren yönlendirmek
terakkiyat : ilerlemeler, yükselmeler
tetâbuk etmek : uygun düşmek
tevafuk : denk gelme, uygunluk
ukde : düğüm, çözümü zor iş
umumî : genel, herkese ait
ümmet-i Muhammediye : Hz. Muhammed’e inanıp onun yolundan giden Müslümanlar
vahşiyâne : vahşice
vuku : gerçekleşme, meydana gelme
vücuda gelmek : var olmak
zâlimâne : zâlimce
Yükleniyor...