İşte bu temsil gibi, her vakit gördüğümüz ecel darağacının arkasında, mukadderat-ı nev-i beşer piyangosundan ehl-i iman ve tâat için -hüsn-ü hâtime şartıyla- ebedî ve tükenmez bir hazinenin bileti çıkacağını yüzde yüz ihtimalle; sefahet ve haram ve itikatsızlık ve fıskta devam edenler -tevbe etmemek şartıyla- ya idam-ı ebedî (âhirete inanmayanlara) veya daimî ve karanlık haps-i münferit (bekà-i ruha inanan ve sefahette gidenlere) ve şekavet-i ebediye ilâmını alacaklarını yüzde doksan dokuz ihtimalle kat’î haber veren, başta ellerinde nişane-i tasdik olan hadsiz mu’cizeler bulunan yüz yirmi dört bin peygamberler 1 ve onların verdikleri haberlerin izlerini ve sinemada gibi gölgelerini, keşfle, zevk ile görüp tasdik ederek imza basan yüz yirmi dört milyondan ziyade evliyalar (kaddesallahü esrârehüm) ve o iki kısım meşâhir-i insaniyenin haberlerini aklen kat’î burhanlarla ve kuvvetli hüccetlerle, fikren ve mantıkan yakînî bir sûrette ispat ederek tasdik edip imza basan milyarlar gelen geçen muhakkikler, HAŞİYE müçtehidler ve sıddîkînler, bil’icmâ, mütevatiren nev-i insanın güneşleri, kamerleri, yıldızları olan bu üç cemaat-i azîme ve bu üç taife-i ehl-i hakikat ve beşerin kudsî kumandanları olan bu üç büyük ve âlî heyetlerin fermanlarıyla verdikleri haberleri dinlemeyen, ve saadet-i ebediyeye giden onların gösterdikleri yol olan sırat-ı müstakimde gitmeyenler, yüzde doksan dokuz dehşetli tehlike ihtimalini nazara almayan ve birtek muhbirin bir yolda tehlike var demesiyle o yolu bırakan, başka uzun yolda hareket eden bir adam, elbette ve elbette vaziyeti şudur ki:

İki yolun -hadsiz muhbirlerin kat’î ihbarları ile- en kısa ve kolayı ve yüzde yüz Cennet ve saadet-i ebediyeyi kazandıranı bırakıp en dağdağalı ve uzun ve sıkıntılı ve yüzde doksan dokuz Cehennem hapsini ve şekavet-i daimeyi netice veren yolunu ihtiyar ettiği halde, dünyada iki yolun, birtek muhbirin yalan olabilir haberiyle yüzde birtek ihtimal-i tehlike ve bir ay hapis imkânı bulunan kısa yolu bırakıp, menfaatsiz -yalnız zararsız olduğu için- uzun yolu ihtiyar eden bedbaht, sarhoş divaneler gibi, dehşetli ve uzakta görünen ve ona musallat olan ejderhalara ehemmiyet vermez, sineklerle uğraşıyor, yalnız onlara ehemmiyet verir derecede aklını, kalbini, ruhunu, insaniyetini kaybetmiş oluyor.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Müsned: 5:178, 179, 246; Zâdü’l-Meâd: 1:43-44.
HAŞİYE : O muhakkiklerden tek birisi Risale-i Nur’dur. Yirmi senedir en muannid feylesofları ve mütemerrid zındıkları susturan eczaları meydandadır. Herkes okuyabilir ve kimse itiraz etmez.
Önceki Risale: Birincisi / Sonraki Risale: Üçüncü Mes'ele
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlî : yüce, yüksek
bedbaht : kötü bahtlı, talihsiz
beşer : insan
bil’icmâ : hep birlikte
burhan : mantıkî delil, kanıt
cemaat-i azîme : çok büyük topluluk
dağdağalı : sıkıntılı, meşakkatli
dehşetli : korkunç, ürküntü verici
ecza : kısımlar, parçalar
ehemmiyet vermek : önem vermek
ejderha : büyük yılan
ferman : buyruk, emir
hadsiz : sayısız, sınırsız
hakikat-ı hal : durumun gerçek yönü
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
heyet : kurul
hüccet : güçlü delil
ihbar : haber verme
ihtimal-i tehlike : tehlike ihtimali
ihtiyar etmek : seçmek, tercih etmek
kaddesallahü esrârehüm : Allah sırlarını mübarek kılsın
kamer : ay
kat’î : kesin, şüphesiz
kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak, mukaddes
meşâhir-i insaniye : insanlığın meşhurları
muannid : inatçı, direnen
muhakkik : gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen âlim
muhbir : haber veren
musallat olmak : sataşmak, ilişmek
musibet : belâ, dert, felâket
mübarek : bereketli, hayırlı
müçtehid : âyet ve hadîsler başta olmak üzere diğer dinî delillerden hüküm çıkarma bilgi ve kàbiliyetine sahip olan
mütemerrid : inatçı, dik kafalı
mütevatir : yalan üzerinde birleşmeleri mümkün olmayan toplulukların naklettiği haber
müttefiken : ittifakla, birleşerek
nazara almak : dikkate almak
nev-i insan : insan türü, insanlık
rağmına : zıddına, inadına
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk
sefahet : gayrı meşru zevk ve eğlence
sıddıkîn : daima doğruluk üzere ve Allah’a ve peygambere sadakatte en ileride olanlar
sırat-ı müstakim : dosdoğru yol
suret : biçim, şekil
şekavet-i ebediye : sonsuz mutsuzluk ve azap
taife-i ehl-i hakikat : hak ve doğruluk üzere olanların taifesi
tasdik etmek : doğrulamak, onaylamak
yakînî : şüphe edilmeyecek derece kesinlik
zındık : dinsiz
Yükleniyor...