Birden, hakikat-i Muhammediyenin (a.s.m.) getirdiği nur imdada yetişti. O hadsiz hüzünleri ve gamları, sürurlara çevirdi. Hattâ o nurun, herkes ve her ehl-i iman gibi benim hakkımda milyon feyzinden yalnız o vakitte o vaziyete temas eden imdat ve tesellîsi için, zât-ı Muhammediyeye (a.s.m.) karşı ebediyen minnettar oldum. Şöyle ki:

Ol nazar-ı gaflet, o mübarek nâzeninleri vazifesiz, neticesiz bir mevsimde görünüp, hareketleri neş’eden değil, belki güya ademden ve firaktan titreyerek hiçliğe düştüklerini göstermekle, herkes gibi bendeki aşk-ı bekà ve hubb-u mehâsin ve muhabbet-i vücud ve şefkat-i cinsiye ve alaka-i hayatiyeye medar olan damarlarıma o derece dokundu ki, böyle dünyayı bir mânevî cehenneme ve aklı bir tâzip âletine çevirdiği sırada, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın beşere hediye getirdiği nur perdeyi kaldırdı; idam, adem, hiçlik, vazifesizlik, abes, firak fanilik yerinde, o kavakların herbirinin yaprakları adedince hikmetleri ve mânâları ve, Risale-in Nur’da ispat edildiği gibi, üç kısma ayrılan neticeleri ve vazifeleri var diye gösterdi.

Birinci kısım: Sâni-i Zülcelâlin esmâsına bakar. Meselâ, nasılki bir usta, harika bir makineyi yapsa, onu takdir eden herkes o zâta “Mâşâallah, bârekâllah” deyip alkışlar. Öyle de, o makine dahi, ondan maksut neticeleri tam tamına göstermesiyle, lisan-ı hâliyle ustasını tebrik eder, alkışlar. Her zîhayat ve herşey böyle bir makinedir; ustasını tebriklerle alkışlar.

İkinci kısım hikmetleri ise, zîhayatın ve zîşuurun nazarlarına bakar. Onlara şirin bir mütalâagâh, birer kitab-ı marifet olur. Mânâlarını zîşuurun zihinlerinde ve suretlerini kuvve-i hafızalarında ve elvâh-ı misâliyede ve âlem-i gaybın defterlerinde daire-i vücutta bırakıp, sonra âlem-i şehadeti terk eder, âlem-i gayba çekilir. Demek, surî bir vücudu bırakır, mânevî ve gaybî ve ilmî çok vücutları kazanır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dokuzuncu Mesele / Sonraki Risale: On Birinci Mes'ele
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abes : anlamsız, faydasız
adem : yokluk
alaka-i hayat : hayata olan ilgi
âlem-i gayb : görünmeyen âlem
âlem-i şehadet : gözle gördüğümüz âlem
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
aşk-ı bekà : sonsuzluk aşkı
bârekallah : “Allah ne mübarek yaratmış”
beşer : insanlık
daire-i vücut : varlık dairesi
ebediyen : sonsuza dek
ehl-i iman : iman sahibi kimseler, inananlar
elvâh-ı misâli : misâlî levhalar
esmâ : isimler
feyz : bereket
firak : ayrılık
gam : üzüntü
gaybî : görünmeyen
hadsiz : sayısız, sınırsız
hakikat-i Muhammediye : Hz. Muhammed’in hakikati, mânevî şahsiyeti
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hubb-u mehâsin : güzellik sevgisi
ihâta etmek : herşeyi içine almak
imdad : yardım
kitab-ı marifet : Allah’ı tanıtan kitap
kuvve-i hafıza : bellek, hafıza duyusu
lisan-ı hâl : hal dili
mahv : yok oluş
maksut : istenen
mâşâallah : “Allah dilemiş ve ne güzel yaratmış”
medar : vesile, sebep
muhabbet-i vücud : var olma sevgisi
mübarek : bereketli, hayırlı
mütalâagâh : etraflıca düşünme ve inceleme yeri
nazar : bakış, dikkat
nazar-ı gaflet : hakikatten habersiz şekilde bakış
nâzenin : nazik, nazlı, hassas
Sâni-i Zülcelâl : sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan ve herşeyi san’atla yaratan Allah
suret : şekil, biçim
surî : dış görünüşe ait
sürur : mutluluk, sevinç
şefkat-i cinsiye : kendi cinsine olan şefkat
tâzip : azap verme
Yükleniyor...