Bize der: “Mânâm âhiretsiz olmaz. Çünkü, ezelden ebede kadar her kimden ve her kime karşı bütün hamd ve şükürona mahsustur, ifade ettiğimden, bütün nimetlerin başı ve nimetleri hakikî nimet yapan ve bütün zîşuuru ademin hadsiz musibetlerinden kurtaran, yalnız saadet-i ebediye olabilir ve benim o küllî mânâma mukabele eder.”

Evet, her mü’min, namazlardan sonra, hergün hiç olmazsa yüz elliden ziyade Elhamdü lillâh, Elhamdü lillâh şer’an demesi ve mânâsı da, ezelden ebede kadar bir hadsiz geniş hamd ve şükrü ifade etmesi, ancak ve ancak saadet-i ebediyenin ve Cennetin peşin bir fiyatı ve muaccel bir bahasıdır. Ve dünyanın kısa ve fâni elemlerle âlûde olan nimetlerine münhasır olmaz ve mahsus değil; ve onlara da, ebedî nimetlere vesile olmaları cihetiyle bakar, şükreder. Sübhânallah kelime-i kudsiyesi ise, Cenâb-ı Hakşerikten, kusurdan, noksaniyetten, zulümden, aczden, merhametsizlikten, ihtiyaçtan ve aldatmaktan ve kemâl ve cemâl ve celâline muhalif olan bütün kusurattan takdis ve tenzih etmek mânâsıyla, saadet-i ebediyeyi ve celâl ve cemâl ve kemâl-i saltanatının haşmetine medar olan dâr-ı âhireti ve ondaki Cenneti ihtar edip delâlet ve işaret eder. Yoksa, sâbıkan ispat edildiği gibi, saadet-i ebediye olmazsa, hem saltanatı, hem kemâli, hem celâl, hem cemâl, hem rahmeti, kusur ve noksan lekeleriyle lekedar olurlar.

İşte bu üç kudsî kelimeler gibi, Bismillâh ve Lâ ilâhe illâllah ve sâir kelimat-ı mübareke, herbiri erkân-ı imaniyenin birer çekirdeği ve bu zamanda keşfedilen et hülâsası ve şeker hülâsası gibi, hem erkân-ı imaniyenin, hem Kur’ân hakikatlarının hülâsaları ve bu üçü namazın çekirdekleri oldukları gibi, Kur’ân’ın dahi çekirdekleri ve parlak bir kısım sûrelerin başlarında pırlanta gibi görünmeleri ve çok sünûhatı tesbihatta başlayan Risale-i Nur’un dahi hakiki madenleri ve esasları ve hakikatlerinin çekirdekleridirler.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yedinci Mes'ele / Sonraki Risale: Dokuzuncu Mesele
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : acizlik, güçsüzlük
adem : hiçlik, yokluk
âlûde : bulaşık, karışık
baha : değer, kıymet, fiyat
Bismillâh : Allah’ın adıyla
celâl : haşmet, görkem
cemâl : güzellik
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, sonsuz şeref sahibi Allah
cihetiyle : yönüyle
dâr-ı âhiret : öteki dünya, âhiret yurdu
delâlet : işaret etme, delil olma
ebed : sonu olmayan, sonsuzluk
ebedî : sonu olmayan, sonsuz
elem : acı, keder
Elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah’a mahsustur”
erkân-ı imaniye : imanın esasları, şartları
ezel : başlangıcı olmayan, sonsuzluk
fâni : geçici, ölümlü
hadsiz : sayısız, sınırsız
hakikat : doğru, gerçek
hakikî : gerçek
hamd : övgü ve şükür
haşmet : büyüklük, yücelik
hülâsa : öz, özet
ihtar etmek : hatırlatmak
kelimat-ı mübareke : mübarek, bereketli kelimeler
kelime-i kudsiye : kutsal kelime
kemâl : kusursuzluk, mükemmellik
kemâl-i saltanat : saltanatın mükemmelliği, kusursuzluğu
keşfetmek : açığa çıkarmak
kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak, mukaddes
kusurat : kusurlar, eksiklikler
küllî : büyük, kapsamlı
Lâ ilâhe illâllah : Allah’tan başka ilâh yoktur
lekedar : lekeli
medar olmak : dayanak olmak, sebep olmak
muaccel : peşin
muhalif : aykırı, zıt
mukabele etmek : karşılık vermek
musibet : belâ, dert, felâket
münhasır : ait, mahsus, sadece ona bağlı
nimet : iyilik, ihsan
noksaniyet : noksanlık, eksiklik
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk
sâbıkan : bundan önce
sâir : diğer, başka
Sübhânallah : “Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir”
sünûhat : Allah’ın lütfuyla kalbe gelen mânâlar
şer’an : şeriata göre
şerik : ortak
şükr : teşekkür, övgü
takdis ve tenzih etmek : Allah’ın her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce olduğunu ilân etmek
tesbihat : tesbihler; Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma
velâyet-i Ahmediye : Peygamber Efendimizin (a.s.m) velilik yönü
zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...