Dokuzuncusu: Denizli müdafaatında izahı ve ispatı bulunan bir meselenin kısacık bir hülâsasıdır.

Bir dehşetli kumandan dehâ ve zekâvetiyle ordunun müsbet hasenelerini kendine alıp ve kendinin menfî seyyielerini o orduya vererek, o efrad adedince haseneleri, gazilikleri bire indirdiği ve seyyiesini o ordu efradına isnad ederek onların adedince seyyieler hükmüne getirdiğinden, dehşetli bir zulüm ve hilâf-ı hakikat olmasından, ben kırk sene evvel beyan ettiğim bir hadîsin o şahsa vurduğu tokada binaen, sâbık mahkemelerimizde bana hücum eden bir müddeiumumîye dedim: “Gerçi onu hadîslerin ihbarıyla kırıyorum, fakat ordunun şerefini muhafaza ve büyük hatalardan vikaye ederim. Sen ise, birtek dostun için, Kur’ân’ın bayraktarı ve âlem-i İslâmın kahraman bir kumandanı olan ordunun şerefini kırıyorsun ve hasenelerini hiçe indiriyorsun” dedim. İnşâallah, o müddeî insafa geldi, hatâdan kurtuldu.

Onuncusu: Adliyede, adalet hakikati ve müracaat eden herkesin hukukunu bilâ-tefrik muhafazaya, sırf hak namına çalışmak vazifesi hükmettiğine binaendir ki, İmam-ı Ali (r.a.) hilâfeti zamanında bir Yahudi ile beraber mahkemede oturup muhakeme olmuşlar. Hem bir adliye reisi, bir memuru kanunca bir hırsızın elini kestiği vakit, o memurun o zâlim hırsıza hiddet ettiğini gördü, o dakikada o memuru azleyledi. Hem çok teessüf ederek dedi: “Şimdiye kadar adalet namına böyle hissiyatını karıştıranlar pek çok zulmetmişler.”

Evet, “Hükm-ü kanunu icra etmekte o mahkûma acımasa da hiddet edemez; etse zâlim olur. Hattâ, kısas cezası da olsa, hiddetle katletse, bir nevi kàtil olur” diye, o hâkim-i âdil demiş.

İşte, madem mahkemede böyle hâlis ve garazsız bir hakikat hükmediyor. Üç mahkeme bizlere beraat verdiği ve bu milletin yüzde -bilseler, belki- doksanı, Nur talebelerinin zararsız olarak millete ve vatana menfaatli olduklarına pekçok emârelerle şehadet ettikleri halde, burada o mâsum ve teselliye ve adaletin iltifatına çok muhtaç Nur talebelerine karşı ihanetler ve gayet soğuk hiddetli muameleler yapılıyor.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem-i İslâm : İslâm âlemi
azleylemek : görevden almak
beraat : temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması
beyan etme : açıklama, izah etme
bilâ-tefrik : ayrım yapmaksızın
binaen : –dayanarak, dolayı
dehâ : olağanüstü zekâ ve akıl
efrad : fertler
emâre : belirti, işaret
garaz : kötü kasıt
hadîs : Peygamberimize ait olan veya Onun onayladığı söz, emir veya davranış
hakikat : asıl, gerçek, doğru
hâkim-i âdil : adaletle iş gören hükmedici, adaletli hükümdar
hâlis : içten, samimi
hasene : sevap, iyilik
hiddet : öfke
hilâfet : halifelik, Peygamberimizin vekili olarak din ve dünya işlerinde genel reislik
hilâf-ı hakikat : gerçeğe aykırı
hissiyat : hisler, duygular
hücum eden : saldıran
hükm-ü kanun : kanunun hükmü
hülâsa : özet
icra : yürütme, yerine getirme
ihbar : haber verme
inşâallah : Allah isterse
isnad : dayandırma
izah : açıklama
kısas : bir suç işleyenin kanun tarafından aynı şekilde cezalandırılması
mahkûm : hükümlü
menfaat : çıkar
menfi : olumsuz, negatif
muhafaza : koruma, saklama
müdafaat : savunmalar
müddeî : iddia sahibi, davacı savcı
müddeiumumî : savcı
müsbet : olumlu, pozitif
namına : adına
nevi : tür, çeşit
reis : başkan
sâbık : önceki, geçmiş
seyyie : kötülük, günah
şehadet : şahitlik, tanıklık
şeref : yükseklik, yücelik, büyüklük
teessüf : üzüntü, acı, hayıflanma
vikaye : korumak
zâlim : zulmeden, haksızlık yapan
zekâvet : zeki oluş, kurnazlık
zulüm : haksızlık, eziyet, işkence
Yükleniyor...