Biz her musibete ve ihanetlere karşı sabra ve tahammüle karar verdiğimizden, sükût edip Allah’a havale ederek, “Belki bunda da bir hayır var” dedik. Fakat evham yüzünden ve garazkârların jurnalleriyle bu bîçare mâsumlara böyle muameleler, belâların gelmesine bir vesile olacağından korktum, bunu yazmaya mecbur oldum. Zaten bu meselede bir kusur varsa benimdir. Bu bîçareler, sırf imanları ve âhiretleri için bana rıza-yı İlâhî dairesinde yardım etmişler. Pek çok takdire müstehak iken, böyle muameleler, hattâ kışı dahi hiddete getirdi.

Hem medar-ı hayrettir ki, bu defa da yine bir cemiyet vehmini tekrar ileri sürüyorlar. Halbuki üç mahkeme bu ciheti tetkik edip beraat vermekle beraber, mâbeynimizde böyle medar-ı ittiham olacak hiçbir cemiyet, hiçbir emâre mahkemeler, zabıtalar, ehl-i vukuflar bulmamışlar. Yalnız bir muallimin talebeleri ve dârülfünun şakirtleri ve Kur’ân dersini veren hâfızın hıfza çalışanları gibi, Risale-i Nur talebelerinde bir uhrevî kardeşlik var. Bunlara cemiyet namını veren ve onunla ittiham eden, bütün esnaf ve mekteplilere ve vâizlere siyasî cemiyet nazarıyla bakmak gerektir. Bunun için ben böyle asılsız ve mânâsız ittihamlarla buraya hapse gelenleri müdafaa etmeye lüzum görmüyorum.

Yalnız, hem bu memleketi, hem âlem-i İslâmı çok alâkadar eden ve maddî ve mânevî bu vatana ve bu millete pek çok bereket ve menfaati tahakkuk eden Risale-i Nur’u üç defa müdafaa ettiğimiz gibi, tekrar aynı hakikatle müdafaamı men edecek hiçbir sebep yok ve hiçbir kanun ve hiçbir siyaset yasak etmez ve edemez.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki hayat
alâkadar : alâkalı, ilgili
âlem-i İslâm : İslâm âlemi
asır : yüzyıl
beraat : temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması
bereket : Allah’tan gelen bolluk, nimet
bîçare : çaresiz, zavallı
cemiyet : dernek
cihet : yön, taraf
dârülfünun : üniversite
ehl-i vukuf : bilirkişi
emâre : belirti, işaret
evham : kuruntular, şüpheler
garazkâr : kötü niyet sahibi, art niyetli
hâfız : Kur’ân-ı Kerimi ezberleyen kişi
hiddet : öfke
hiddete getirmek : kızdırmak, sinirlendirmek
ihanet : haksız yere tahkir etme; hıyanet, hainlik
ittiham eden : suçlayan
ittiham : suçlama
jurnal : ihbar etme
kemâl-i hürmet : kusursuz hürmet, tam bir saygı
kudsî : kusursuz ve yüce; kutsal
mâbeyn : ara
medar-ı hayret : hayret sebebi, kaynağı
medar-ı ittiham : itham etme nedeni
mensup : üye
muallim : öğretmen
muamele : davranış
mukaddes : kutsal
musibet : belâ, büyük sıkıntı
müdafaa etme : savunma
müstehak : hak etmiş, lâyık
nam : ad, ünvan
nazar : bakış, düşünce
prensip : esas, ilke
rıza-yı İlâhî : Allah’ın rızası
siyasî : siyasetle ilgili
sükût : sessiz kalma, susma
şakirt : öğrenci, talebe
tahakkuk eden : gerçekleşen
tahammül : katlanma, dayanma
tetkik : inceleme, araştırma
uhrevî : ahirete ait
vâiz : vaaz eden
vehim : zan, şüphe, kuruntu
Yükleniyor...