Ankara’nın altı makamatına ve Afyon Ağırceza Mahkemesine verilen müdafaanın itirazname tetimmesi ve lâyihasıdır.

Afyon Mahkemesine beyan ediyorum ki: Artık yeter, sabır ve tahammülüm kalmadı. Yirmi iki sene sebepsiz bir nefiy içinde daimî tarassutlarla, hem tecrid i mutlak ve haps-i münferit tarzında beni sıkmakla beraber, altı mahkeme iki üç meseleden başka Risale-i Nur’un yüz kitabında medar-ı mes’uliyet bulmadığı halde, evham yüzünden ve imkânatı vukuat yerinde istimal etmek cihetiyle, kanunsuz, bizi üç defa hapse sokup yüz binler lira Nur şakirtlerine zarar vermek, dünyada emsali hiç vuku bulmamış bir gadirdir ki, istikbâl ve nesl-i âti, pek şiddetli olarak, bunun o zâlim müsebbiplerini lânetle yad edecekleri gibi, mahkeme-i kübrâda dahi Cehennemin esfel-i sâfilînine atmakla o zâlimleri mahkûm edeceklerine kat’î kanaatimizle şimdiye kadar bir derece teselli bulup sükût ederek tahammül ediyorduk. Yoksa hakkımızı tam müdafaa edebilirdik.

İşte, on beş sene zarfında, altı mahkeme, yirmi sene Nur risalelerini ve mektuplarımızı tetkik edip, beşi bize her cihetle beraat vermek mânâsıyla ilişmediler. Yalnız Eskişehir Mahkemesi tek bir mesele olan tesettür-ü nisâ hakkındaki bir küçük risalenin beş on kelimesini bahane ederek, lâstikli bir kanunla hafif bir ceza verdiği zaman, Mahkeme-i Temyizden sonra lâyiha-yı tashihimde kanunsuzluğun yalnız tek bir nümunesi olarak resmen Ankara’ya yazdım ki: “Bin üç yüz elli senede, üç yüz elli milyonun kudsî bir düsturuyla daimî ve kuvvetli bir âdet-i İslâmiyeyi ders veren ve emreden tesettür âyetini, eskide bir zındığın Kur’ân’ın bu âyetine itirazına ve medeniyetin tenkidine karşı müdafaa için üç yüz elli bin tefsirin icmâına ve hükümlerine ittibâ ederek o âyeti tefsir edip bin üç yüz elli senede geçen ecdadımızın mesleğine iktidâ eden bir adama o tefsiri için verilen ceza ve mahkûmiyeti, dünyada adalet varsa, elbette o hükmü nakz edecek ve bu acip lekeyi bu hükûmet-i İslâmiyedeki adliyeden silecek” diye lâyiha-yı tashihimde yazdım, oranın müddeiumumîsine gösterdim. Ondan dehşet aldı, dedi: “Aman, buna lüzum kalmadı. Cezanız az, hem pek az kaldı. Bunu vermeye lüzum kalmadı.”
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdet-i İslâmiye : İslâmın âdeti, kaidesi
âyet : Kur’ân’ın her bir cümlesi
beraat : temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması
beyan etmek : açıklamak, izah etmek
cihet : yön, taraf
daimî : devamlı, sürekli
düstur : kural, prensip
ecdad : atalar, cedler
esfel-i sâfilîn : aşağıların en aşağısı
evham : kuruntular, şüpheler
gadir : zulüm, acımasızlık
haps-i münferit : tek başına hapis, hücre hapsi
icmâ : görüş birliği
iktida eden : uyan
imkânat : olabilirlikler, varlığı ile yokluğu ihtimal dahilinde olan şeyler
istikbâl : gelecek
istimal etmek : kullanmak
itiraz : kabul etmediğini belirtme, karşı çıkma
itirazname : itiraz kâğıdı, itiraz dilekçesi
ittiba : tabi olmak, uymak
kanaat : görüş, fikir
kudsî : kutsal
lâhika : ek, ilâve
lânet : bedduâ
lâyiha-yı tashih : mahkeme kararının düzeltilmesi istemiyle bir üst mahkemeye sunulan yazı, dilekçe
mahkeme-i kübrâ : öldükten sonra âhirette Allah’ın huzurunda kurulacak olan büyük mahkeme
Mahkeme-i Temyiz : yanlışı doğrudan ayıran üst, yüksek mahkeme; Yargıtay
mahkûm etme : tutuklama
makamat : makamlar, konuyla ilgili yerler
medar-ı mes’uliyet : sorumluluk sebebi
müdafaa : savunma
müsebbib : sebep olan
nefiy : sürgün etme
nesl-i âti : gelecek nesil
nümune : örnek, misal
risale : kitap
sükût : sessiz kalma, susma
şakirt : öğrenci, talebe
tahammül : katlanma, dayanma
tarassut : gözetleme
tecrid-i mutlak : tam bir yalnızlık, yalnız başına bırakma
tefsir : açıklama, yorum
tenkid : eleştiri
tesettür : örtünme, gizlenme
tesettür-ü nisâ : kadınların örtünmesi
tetimme : ek, tamamlayıcı not
tetkik : inceleme, araştırma
vuku : gerçekleşme, meydana gelme
vukuat : meydana gelen olaylar
yâd : anma, hatırlama
zâlim : zulmeden, haksızlık yapan
zarfında : içinde
Yükleniyor...