Medar-ı hayrettir ki, Mısır, Şam, Halep, Medine-i Münevvere, Mekke-i Mükerreme allâmeleri ve Diyanet Riyasetinin müdakkik hocaları o Nur mecmualarını tetkik edip hiç tenkit etmeyerek takdir ve tahsin ettikleri halde, iddianameyi aleyhimize toplayan zekâvetli (!) zât, Kur’ân’ı, yüz kırk sûredir diye, acip ve pek zâhir bir yanlışıyla ne derece sathî baktığı ve Risale-i Nur bu ağır şerait içinde ve benim gurbet ve kimsesizliğim ve perişaniyetimde ve aleyhimde dehşetli hücumlarla beraber yüz binler ehl-i hakikate kendini tasdik ettirdiği halde, daha Kur’ân’ın kaç sûresi var olduğunu bilmeyen o iddiacı zât, “Risale-i Nur Kur’ân’ın tefsirine ve hadîslerin te’viline çalışmasıyla beraber, bir kısmında okuyanlara birşey öğretme bakımından ilmî bir mâhiyet ve kıymet taşımadığı görülmektedir” diye tenkidi ne derece kanundan, hakikatten, adaletten ve haktan uzak olduğu anlaşılıyor.

Hem size şekvâ ediyorum ki, kırk sahifeli ve yüzer yanlışı bulunan ve kalblerimizi yaralayan iddianameyi tamamıyla bize iki saat dinlettirdiğiniz halde, ayn-ı hakikat bir buçuk sahifeyi ona karşı ısrarımla beraber iki dakika okumaya müsaade etmediğiniz için, ona mukàbil itiraznamemi tamamıyla okumaya, adalet namına sizden istiyorum.

Salisen: Herbir hükûmette muhalifler var. Âsâyişe ilişmemek şartıyla, kanunen onlara ilişilmez. Ben ve benim gibi dünyadan küsmüş ve yalnız kabrine çalışanlar, elbette bin üç yüz elli senede, ecdadımızın mesleğinde ve Kur’ân’ımızın daire-i terbiyesinde ve her zamanda üç yüz elli milyon mü’minlerin takdis ettiği düsturlarının müsaade ettiği tarzda hayat-ı bâkiyesine çalışmayı terk edip, gizli düşmanlarımızın icbarıyla ve desiseleriyle, fâni ve kısacık hayat-ı dünyeviyesi için, sefihâne bir medeniyetin ahlâksızcasına, belki bir nevi bolşevizmde olduğu gibi vahşiyâne kanunlara, düsturlara tarafdar olup onları meslek kabul etmekliğimiz hiç mümkün müdür? Ve dünyada hiçbir kanun ve zerre miktar insafı bulunan hiçbir insan bunları onlara kabul ettirmeye cebretmez. Yalnız o muhaliflere deriz: Bize ilişmeyiniz, biz de ilişmemişiz.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âsâyiş : bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu, düzenlilik, güvenlik
ayn-ı hakikat : gerçeğin ta kendisi
binaen : –dayanarak, dolayı
daire-i terbiye : terbiye dairesi
düstur : kural, prensip
ecdad : atalar, cedler
ehl-i hakikat : doğru ve hak yolda olan kimseler
fâni : gelip geçici
hadîs : Peygamberimize ait olan veya Onun onayladığı söz, emir veya davranışlar
hakikat : gerçek, asıl, esas
hayat-ı bâkiye : devamlı ve kalıcı âhiret hayatı
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
hücum : saldırı
icbar : zoraki, zorlama
iddianame : savcının bir dava konusunda hazırladığı iddia ve delilleri içine alan yazısı
itirazname : itiraz kâğıdı, itiraz dilekçesi
kabir : mezar
mahiyet : yapı, esas, öz
Meşihat : Osmanlı Devletinde bugünkü Diyanet İşleri Başkanlığı görevini yürüten Şeyhülislam makamı
muhalif : aykırı, zıt, karşıt
mukàbil : karşılık
mü’min : iman etmiş, Allah’a inanan
namına : adına
nevi : tür, çeşit
perişaniyet : perişanlık, sefillik
puthane : putlara tapılan yer
salisen : üçüncü olarak
sathî : sığ, yüzeysel
sefihâne : beyinsizce, akılsızca; zevk ve yasak şeylere düşkün olarak
sûre : Kur’ân-ı Kerimin ayrıldığı 114 bölümden herbiri
şekvâ : şikayet
şerâit : şartlar
tahsin etme : güzel bulma, güzelliğini ilân etme
takdir etme : beğendiğini dile getirme
takdis etme : Allah’ı her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce tutma
tasdik ettirme : doğrulatma, onaylatma
te’vil : yorum
tefsir : açıklama, yorum
tenkid : eleştiri
tetkik : inceleme, araştırma
vahşiyâne : vahşice
zahir : açık
zekâvet : zeki oluş, kurnazlık
zerre miktar : çok az miktar
Yükleniyor...