Halbuki Said’i bilenler bilirler ki, mümkün olduğu kadar tekfirden çekinir. Hattâ sarih küfrü bir adamdan görse de, yine te’vile çalışır, onu tekfir etmez. Her vakit hüsn-ü zanla hareket ettiği halde ona bu ittihamı yapan, elbette kendisi o ittiham ile tam müttehemdir.

Hem “Gizli düşmanı ve ifsat komitesi yok” demesi öyle bir yalandır ki, komünist ve mason ve taşnak gibi çok komiteler lisan-ı hal ile “Bu iftiradır, biz meydandayız” derler. Ve otuz seneden beri emsalsiz bir tarzda Said’in başına gelen elîm hâdiseler, hususan bu on ay tecrid-i mutlak ve Said’in herşeyi bırakıp bütün kuvvetiyle Kur’ân için o mütecaviz din düşmanlarına karşı yüz Nur Risaleleriyle galibâne çalışması, o yalan dâvâyı yüz hüccetle tekzip eder.

Hem iddiacının “Onu zehirleyen olmamış” demesi öyle bir hatâdır ki, o daima Said ile bulunmak ve sergüzeşte-i hayatına tamamen muttali olmakla ancak o menfî hükmünü ispat ve yirmi sene koltuğum altında işleyen ve görenler hayret eden ve aşılamakla olan zehir çıbanı ve yanımda bulunan dostların görerek şehadetleriyle hem Kastamonu’da, hem Denizli hapsinde, hem Emirdağı’ndaki tesemmümlerimi inkâr etmekle o hatâsını tamir edebilir.

Hata 86: İddiacı der: Zelzele gibi bazı hâdiseler, Nurlara hücum zamanında gelmeleri Nurun kerametidir ki, zemin hiddet eder. İşte Said’in bu fiili zemine vermesi dine muhaliftir.

Cevap: Kur’ân’da 1 تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ âyetinde, “Cehennem ehl-i küfre öyle hiddet eder ki, parçalanmak derecesine gelir” mânâsında olduğu tarzında, teşbih sûretinde, Nurlara hücum hatasıyla zemin hiddet eder ve hava ağlar ve kış kızar. Yani, emr-i İlâhî ile o mahlûklar vazifeleri içinde kuvvet ve kudret-i Rabbâniyenin tecellîsine mazhar olup gazab-ı İlâhîyi gösterirler. Beşeri ikaz için titrer, ağlar demektir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Mülk Sûresi, 67:8.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

daima : sürekli
ehl-i küfür : inkârcılar, inançsızlar, kâfirler
elîm : acı ve sıkıntı veren
emr-i İlâhî : Allah’ın emri
emsalsiz : benzersiz, eşsiz
galibâne : galip bir tarzda
hâdise : olay
harekât : hareketler
hiddet : öfke
hususan : bilhassa, özellikle
hüccet : güçlü delil, kanıt
hücum : saldırı
hüsn-ü zan : güzel düşünce
ifsat : karıştırma, karışıklık çıkarma
iftira : yalan yere birisini suçlama, suç atma
inkâr : inanmama, kabul etmeme
ittiham : suçlama
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak görünen olağanüstü hâller
komite : belli bir amaç için bir araya gelen ve faaliyet gösteren topluluk
lisan-ı hâl : hâl ile anlatım
mahlûk : yaratılmış
menfi : ispat edilmemiş, olumsuz
muhâlif : zıt, aykırı
muttali olma : bilme
münzevî : bir köşeye çekilip ibadetle uğraşan, vaktini ibadetle geçiren
mütecaviz : tecâvüz eden
müttehem : suçlanan
Nur Risaleleri : Risale-i Nur konuları, parçaları
sarih : açık
sergüzeşte-i hayat : hayat macerası, hayat hikâyesi
sûret : biçim, şekil
şehadet : şahitlik, tanıklık
te’vil : yorum
tecrid-i mutlak : hücre hapsi, kimseyle görüştürmeme
tekfir : küfürle itham etme, suçlama
tekzip : yalanlama
tesemmüm : zehirlenme
teşbih : benzetme
zelzele : deprem
zemin : yer
Yükleniyor...