Hata 87: Hem tefahura meylini gösterir kendini müceddid bilir.

Cevap: İddiacının “Tefahura meyli var, kendini makam sahibi bilir” demesine cevap:

Evvelen: “Ben Âl-i Beytten sayılabilirim” demekten maksadım,
1 وَعَلٰۤى اٰلِهِ duasında dahil olmak için bir ricadır.

Saniyen: Nefs-i emmâremi tebrie etmem. Her fenalığa meyli olabilir. Fakat o nefsin kırk sene belâsını çeken ve otuz beş seneden beri onun şerlerinden ve heveslerinden çekilmeye çalışan ve a’mâlde bütün kuvvetini ihlâsta gören ve o halini yakın dostları müşahede eden ve Nurun eczaları ve onun müstenkifâne ve müstağniyâne halkın hürmetinden ve medihlerinden çekilmesi, onun mahviyetkârâne meşrebine şehadet eden bir adamı bu ittihamla mes’ul etmek, pek insafsızca bir hatâdır.

Hem Said “Nurlar bir sadaka-i makbule gibi belâların def’ine bir vesiledir” deyip muhtaçları Nurlara teşvik için bazı fevkalâde ihsanat-ı İlâhiyeyi bir nevi keramet-i Nuriye ve bir lem’a-i mu’cize-i Kur’âniyeyi, hakikatlerinin bir tefsiri olan Nurlara in’ikâs etmiş demesinin ve izhar etmesinin sebebi ise:

Bu millet ve vatana tam bir hizmet-i imaniye yapmak için, o ikrâmât-ı İlâhiyeyi bazan yazar, tâ Nurlara itimad ve hüccetlerine kanaat gelsin. Yoksa bu kadar insafsız muarızlara ve evhamlı memurlara karşı, zayıf, fakir ve garip bîçare bu kudsî hizmet-i milliye ve vataniyeyi yapamazdı. Bin dereden su toplayan ve habbeyi kubbeler yapan iddiacı gibiler mâni olurdu. Nurların makbuliyetine imza basan ve şehadet eden bine yakın işaret-i gaybiye ve emârât ve vâkıatı, Sikke-i Gaybiye mecmuası delilleriyle ispat etmiş. Bin ince ipler toplansa koca bir halat olur.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Onun ehl-i beytine de salât ve selâm olsun.”
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

a’mâl : ameller, işler
belâ : büyük sıkıntı
bîçare : çaresiz, zavallı
def’ : uzaklaştırma, ortadan kaldırma
ecza : kısımlar, parçalar
evham : vehimler, kuruntular
evvelen : öncelikle, ilk olarak
fevkalâde : olağanüstü
gazab-ı İlâhî : Allah’ın gazabı, kahrı, cezası
habbeyi kubbe yapan : küçük bir şeyi büyüten, abartan
hakikat : doğru gerçek
hizmet-i imâniye : iman hizmeti
hizmet-i milliye ve vataniye : millete ve vatana hizmet
hüccet : güçlü delil, kanıt
ihlâs : samimiyet, ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme
ihsanat-ı İlâhiye : Allah’ın ihsanları, ikramları, bağışları
ikrâmât-ı İlâhiye : Cenâb-ı Hakkın ikramları, nimetleri, bağışları
in’ikâs : yansıma
itimad : güvenme
ittiham : suçlama
izhar : gösterme, açığa çıkarma
kanaati gelmek : güvenmek, güven duymak
keramet-i Nuriye : Risale-i Nur’un kerameti
kudret-i Rabbâniye : her şeyi terbiye ve idare eden Allah’ın kudreti
kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak; kutsal
lem’a-i mu’cize-i Kur’âniye : Kur’ân mu’cizesinin parıltısı
mahviyetkârâne : alçak gönüllülükle
mâni : engel
mazhar : erişme, nail olma
medih : övgü, şükür
meşreb : hareket tarzı, metod
meyl : eğilim, istek ve arzu
muarız : karşı gelen
müceddit : yenileyici; sahih hadîs ile her yüz senede bir geleceği bildirilen, dinin hakikatlerini asrın ihtiyacına göre ders veren, Peygamber vârisi olan âlim zât
müstağniyâne : tok gönüllülükle; kanaatkâr davranarak
müstenkifâne : çekinerek, çekingenlik göstererek
müşahede : görme, gözlem
nefs/nefs-i emmâre : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden duygu
nevi : çeşit, tür
sadaka-i makbule : makbul sadaka, kabul olan sadaka
saniyen : ikinci olarak
şehadet : şahitlik, tanıklık
tebrie : kusur ve noksandan uzak tutma
tecellî : görünme, yansıma
tefahur : yaptıklarıyla övünme, böbürlenme
tefsir : açıklama, yorum
teşvik : şevklendirme, isteklendirme
vesîle : sebep, vasıta
Yükleniyor...