Onlar bunu çok takdir etmeleri lâzımken tenkit etmişler, suç mevzuu yapmışlar.
“Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyede aldığım maaştan çoğunu sarf etmiştim. Az bir kısmını hacca gitmek için sakladım. O cüz’î para iktisat ve kanaat bereketiyle bana kâfi geldi. Yüz suyumu döktürmedi. O mübarek paradan biraz daha var” deniliyor.

Yirmi İkinci Lem’a mahrem işaretli ve “En has ve hâlis ve sadık kardeşlerime mahsustur” kayıtlıdır. “Birinci İşaret: Sen ehl-i dünyanın dünyasına karışmadığın halde, nedendir ki onlar her fırsatta senin âhiretine karışıyorlar? Bu suale cevap verecek Isparta vilayetinin hükûmeti ve bu vilâyetin milletidir.”
• • •
Şefkat-i imaniyeden gelen bu mâsumâne ve hâlisâne ve hayretkârane ümit ve arzu ve temenniyi bir suç tevehhüm edenler, elbette kendileri suçludurlar.
Said imzalı bir mektupta, “Yedi yaşından on yaşına kadar mâsum çocuklar, faytonla gezdiğim vakit, beni görünce koşuşup ellerime sarılmalarının hikmeti nedir?’ diye hayret ediyordum. Birden ihtar edildi ki, küçük mâsumlar tâifesi bir hiss-i kablelvuku ile, Risale-i Nur’la saadet bulacaklarını ve tehlike-i mâneviyelerden kurtulacaklarını hissettiklerini anladım” denmektedir.
• • •
Bu fıkra, başta lehimde ve âhirde bir arzu ve bir temenni iken, suç saymak insaftan hâriçtir.
Bir kısım âyetler ve hadîslerin müttefikan bu asırda bir hakikat-i nuraniyeye işaret ettikleri ve âhirzamanda gelecek bir müceddid-i ekberi gösterdikleri ve o gelecek zâtın ve cemiyetinin üç vazifesinden en ehemmiyetlisi imanı kurtarmak olduğu ve şeriatı ihyâ ve hilâfeti tatbik gibi çok geniş dairede hükmeden bu iki vazifesini nazara almamalarının zararsız olduğu, fakat Nurun muarızlarının, hususan siyasî taifenin tenkidine ve hücumuna vesile olabileceği, onun için kendisinin müdakkik kardeşimizin risaleciğinin bir kısmını ve bazı cümlelerini kaldırıp tâdil ederek göndereceği yazılıyor.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : son
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat
âhirzaman : dünya hayatının kıyamete yakın son devresi
âyet : Kur’ân’ın herbir cümlesi
bereket : bolluk
cemiyet : topluluk
cüz’î : az, küçük
ehl-i dünya : dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler
fıkra : kısım, bölüm
hadîs : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hakikat-i nuraniye : nurlu, parlak hakikat
hâlis : samimi, saf, temiz
hâlisâne : samimî bir şekilde
hikmet : gaye, sebep
hilâfet : birisinin yerine geçme; Peygamberimizin (a.s.m.) vekili olarak Müslümanların din ve dünya işlerinin tedbirini gören genel başkanlık makamı
hiss-i kablelvuku : birşeyi olmadan önce hissetme duygusu
ihtar : hatırlatma, ikaz
ihyâ : hayat verme, diriltme
iktisat : tutumluluk
kâfi : yeterli
kanaat : razı olma, yetinme
mahrem : gizli olan, kişiye özel
mahsus : has, özel
mâsum : günahsız, suçsuz
mâsumâne : günahsızca, suçsuz olarak
mevzu : konu, bahis
mübarek : bereketli
müceddid-i ekber : en büyük müceddid, yenileyici; sahih hadîs ile her yüz senede bir geleceği bildirilen, dinin hakikatlerini, asrın ihtiyacına göre ders veren peygamber vârisi olan en büyük âlim zât
müttefikan : ittifakla, birleşerek
saadet : mutluluk
sadık : doğru, dürüst
şefkat-i imaniye : imandan gelen şefkat
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümler, Kur’ân ve sünnet
taife : topluluk
takdir : beğendiğini dile getirme
tatbik : uygulama
tehlike-i mâneviye : mânevî tehlikeler; imanî noktalarda oluşacak kayıplar
temenni : dileme, isteme
tenkit : eleştiri
tevehhüm eden : zanneden
vilâyet : il
Yükleniyor...